Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlemeler içeren “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” geçtiğimiz günlerde Meclis Genel Kurulu’nda 279 oyla kabul edilerek yasalaştı. Aynı kanuna geçici madde eklenmesine ilişkin bir kanun teklifinin ise Meclise sunulacağına ilişkin bir belge aynı zamanlarda sosyal medyada paylaşıma açıldı. Belgenin her ne kadar gerçekliği teyit edilmemiş olsa da ilgili mercilere sunmadan önce kamuoyunda “nabız yoklama” amacıyla böylesine hassas bir konunun bilinçli olarak gündeme getirildiği düşünülmekte. Şöyle ki; 2014 yılından bu yana çocuklara yönelik istismarı aklamaya yönelik birçok değişiklik hükumet tarafından yürürlüğe konulmaya çalışılmaktadır. Bu çabanın bir sonucu olarak 2015 yılında cinsel ilişkiye rıza yaşının 15 yaştan 12 yaşa düşürülmesinin yolu açılmış; 2016 yılında ise bu yasa tasarısı kanunlaştırılmıştı. Yine 2017 yılında dini nikahın resmi nikah yerine geçmesi kararlaştırılmıştı.


Çocuklara yönelik cinsel istismarı aklanmasının gündemde olması dahi kız çocuklarının küçük yaşta evlendirildiği, eğitime erişimlerinin kısıtlandığı, kadınların sistematik olarak üretimin ve toplumun dışına itilmeye çalışıldığı toplumuzda çocuklara ve kadınlara yönelik saldırı dilinin medya organları ve çeşitli kanallar aracılığıyla yaygınlaşmasına; bu kişilerin korunmaları bir yana hedef gösterilmelerine ve bunun meşrulaştırılmasına neden olmaktadır.


Kanun tasarısının yasalaşmasının yaratabileceği tehlikeyi anlayabilmek açısından öncelikle Türk Ceza Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinde ve tüm dünyada “çocuk” deyiminden on sekiz yaşını doldurmamış kişilerin anlaşılması gerektiği vurgulanmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun çocukların cinsel istismarını düzenleyen mevcut 103. maddesinde ise, mağdur çocuklar için 0-12, 12-15 ve 15-18 şeklinde üç ayrı yaş grubu esas alınarak düzenleme yapıldığı görülmektedir. Düzenlemeye göre 0-15 yaş aralığındaki çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçunda mağdur çocuğun “rıza”sı aranmaksızın faile ceza verilir ve hatta mağdur çocuğun 0-12 yaş aralığında olması halinde verilecek cezanın alt sınırı ise 1215 yaş aralığına kıyasen daha yüksektir. Bununla birlikte çocuk 15-18 yaş aralığında ise fiilin anlam ve sonuçlarını anlama yetenekleri gelişmişse ve iradeleri cebir, tehdit, hile veya başka bir nedenle etkilenmemişse bu yaş grubundaki çocukların “rıza”ları fiili suç olmaktan çıkaracaktır.


Bu çerçevede Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenmek istenen geçici 10. madde düzenlemesine bakıldığında suçun işlendiği tarihte mağdurun 14 yaşına girmesi, suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle evli olmaması, mağdur ile fail arasında 15 yıldan fazla yaş farkı bulunmaması, 10.04.2020 tarihi itibariyle mağdur ile failin evlenmiş olması, mağdurun şikayetinin bulunmaması ve işlenen suçta mağdura karşı cebir, hile, tehdit veya iradeyi etkileyen başka bir yola başvurulmaması şartlarının hepsinin bulunması halinde mahkemelerin yargılamaya devam edeceği ancak yargılama sonucunda failin ceza alması halinde bu cezanın infazının 2 yıl süreyle faili denetime tutmak şartıyla erteleneceği; failin 2 yıllık denetim süresi içinde yükümlülüklerine uygun hareket etmesi halinde verilen cezanın tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkacağı görülmektedir.


Teklifin gerekçesinde ise erken evlenme yaşının 2002’de değişen Medeni Kanun’da 16 olmasına karşın 2002’den önceki Medeni Kanun’da kadınlar için 14 olarak belirlenmiş olduğu, toplumumuzda çocukların 14 yaşında evlendirildiği ve bunun bu topraklarda çok yaygın olduğu, fiili evliliğin tanınması ve bu şekilde kurulmuş ailelerin yaşadığı mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiği anlatılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nda yer alan çocuk istismarı konulu 103. maddenin sürekli olarak değiştirilme çabası toplum nezdinde hukuka karşı duyulan güveni azalttığı gibi istismara maruz kalan çocukların failleri kurtarmak amacıyla failleri ile evlendirilmesi çocukların geleceklerinin karartılması anlamına gelecek; çocuğa cinsel obje olarak yaklaşan kişilerde yasal düzenlemelerin caydırıcılığını da ortadan kaldıran bir tutum oluşturacaktır.


Sonuç olarak, bahse konu kanun teklifi devletin görevlerinden olan çocuğun üstün yararının korunması ilkesine, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, Anayasanın 90. ve 14. maddelerine ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na açık aykırılık göstermektedir. Çocuklar hiçbir zaman evlilik kurumunun tarafı olmaya zorlanmamalı aksine cinsel istismarı önlemek için gerekli yasal düzenlemeler yapılarak kadına yönelik şiddeti ve çocuk istismarını önleyen İstanbul Sözleşmesini uygulanmalı ve devletin sorumluluğunun tecavüzcüleri değil çocukları korumak olduğu unutulmamalıdır