Uzun zamandır yakındığımız hayat pahalılığı ve ekonomik kriz hız kesmeden devam ediyor. Devlet yetkilileri bu krizi ne kadar saklamaya çalışsa ve pembe bir tablo çizmeye gayret etse de gerçeği tüm yakıcılığı ile en çok kadınlar hissediyor.  Çarşıda, pazarda, markette fiyatlar her yeni güne uyanmamızla beraber yükseliyor. Markete her gittiğimizde şöyle bir etrafa bakarsak, çalışanların birkaç gün önceki fiyat etiketlerini şaşkınlıkla değiştirdiğini görebiliriz. Ayrıca artık market kasalarında müşterilerin itirazlarını, fiyatlar karşısında şaşkınlığını ve isyanını görmemiz de sıklaştı.  Diğer yandan ücretli çalışanların aldıkları maaş ise günden güne eriyor. Hemen her şeyin fiyatı artarken emekçilerin maaşı yerinde sayıyor. Her geçen gün hayatlarımızı küçülterek bu krize dayanmaya çalışıyoruz. Dışarıda içilen bir çay veya kahvenin lüks haline geldiğini söylemek hiç de abartı olmayacaktır.  Bunun yanı sıra en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan vatandaşın öfkesi de her geçen gün büyüyor. Kelimenin tam anlamıyla ‘’temel’’ ihtiyaçlardan bahsediyoruz. Bu durumu en iyi anlatan tablo bir süper marketteki bebek maması reyonundaki tüm ürünlere alarm takılmasıydı herhalde… Kadınlar için en temel ihtiyaçlardan olan hijyenik pedlere, tamponlara gelen zamları artık hesap bile edemiyoruz. Her ay kullandığımız bu ürünler, zamlar ve vergiler yüzünden artık neredeyse lüks tüketim sınıfına girdi. 

Geçim Krizi En Ağır Biçimiyle Kadınları Etkiliyor

Hayatın hemen her noktasında hissedilen kriz her zaman olduğu gibi yine en çok da kadınları etkiliyor. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir ailede, kadınlar her zamankinden daha fazla emek ve zaman harcayarak alternatif yollar bulmaya çalışıyor. Örneğin yemek, temizlik gibi ihtiyaçlardan tasarruf edebilmek için kadınlar evin içine ve mutfağa hapsoluyor. Marketlerde satılan ve zamlanan ürünleri daha uygun fiyata evde üretmeye çalışan kadınlar zaten ezici iş yüklerinin üstüne gittikçe artan hayat pahalılığına da alternatif üretmek için tam anlamıyla eve hapsoluyor. İçinde bulunduğumuz durumu en yakıcı biçimi ile ifade etmek için kullanılan metafor ve benzetmeler artık anlamını yitirmiş, deneyimlerimizin yakıcı gerçekliği karşısında işlevsiz kalmış durumda. 

Pandemi süreci, ekonomik kriz ve yoksulluk bütün ağırlığı ile biz kadınların sırtına yüklenmeye çalışılıyor. Devletin hiçbir kurumu gerektiği gibi çalışmadığı ve halka hizmet etmediği için kadınlar evlerde öğretmen, ev emekçisi, hemşire, aşçı oluyor aynı anda. Ücretli bir işte çalışan kadınlar için de aynı durum geçerli ve bu kriz sürecinde gördük ki patronların ilk gözden çıkardığı kesim de işçi emekçi kadınlar. Böylece açık bir şekilde görüyoruz ki yoksulluğun, krizin, pandeminin yükünü biz kadınlara yıkmaya çalışıyorlar fakat tüm bu  baskılara ve haksızlıklara karşı her geçen gün büyüyen ve güçlenen bir kadın hareketi varlığı da apaçık ortada. Hayatlarımızı, bedenlerimizi, özgürlüğümüzü savunmak için yan yana gelmekten, direnmekten vazgeçmeyeceğiz. 

Zamlar Ve Hayat Pahalılığının Üstüne Bir De Barınma Sorunu 

Erkek şiddetine karşı hayatını yeniden kurmaya çalışan kadınları en çok zorlayan konulardan biri de barınma. Ülkenin özellikle büyük şehirlerinde artan kira fiyatları kadınları şiddete hapsediyor. Şiddete maruz bırakılan kadınların başvurabileceği etkin bir mekanizma olmadığı için evlere geri dönmek, failleri ile yaşamaya devam etmek zorunda kalıyorlar. Geçimini sağlayabileceği bir işi olmayan kadınlar evdeki şiddetle yaşamaya mahkum edilirken çalışan kadınlar ise artan kiralar ve hayat pahalılığı karşısında kendilerine yeni bir hayat kurmak konusunda çaresiz hissediyor.

Derinleşen ekonomik kriz ve pandeminin de etkisiyle yoğunlaşan erkek şiddetine her gün tanık olmaya devam ediyoruz. Buna karşılık bir de erkek devletin failleri aklayan, kadını eve ve şiddete hapsetmeye çalışan politikalar ürettiğine şahit oluyoruz. Kadınların, LGBTİ+ bireylerin yaşadığı şiddeti önleme mekanizmalarını oluşturmakla mükellef olan devlet görevlileri iktidarın peşinden gidiyor ve görevini açıkça suistimal ediyor. İktidar lideri 12. Cumhurbaşkanı politik hamlelerini İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmek üzerinden kursa da kadınlar olarak isyanımızla, mücadelemizle o sözleşmeyi tekrar imzalatacağız. Ortak mücadelemizle imzalanmış ve biz kadınları, LGBTİ+’ ları her türlü şiddetten korumayı önceleyen İstanbul Sözleşmesi hayatlarımızın teminatı olmaya devam edecek. Sadece sözleşmeyi geri imzalatmakla kalmayacak şiddetsiz bir hayat kurmamızı sağlayacak tüm önlemlerin alınmasını da sağlayacağız. 

Hayatlarımızdan Vazgeçmiyoruz!

Evlerde, sokakta, kampüste, atölyelerde, fabrikalarda karşımıza çıkan ekonomik, fiziksel, cinsel ve duygusal hiçbir şiddet biçimine karşı sessiz kalmaya niyetimiz yok. Hayatı örgütleyen kadınlar olarak mahallelerde, ilçelerde yan yana gelmeye, haklarımızı ve hayatlarımızı savunmaya devam edeceğiz. İçinde bulunduğumuz sürecin ne kadar sert olduğunun farkındayız ve tam da böylesi bir süreçte isyanımızı, mücadelemizi büyütmeye yönelik hamleleri devam ettireceğiz. Bugüne kadar taşıdığımız mücadeleden vazgeçmecek, özgür ve eşit bir hayatı kurana kadar direnmeye devam edeceğiz.