Kanamamaya karar veriyorum. Evet evet kanamamaya karar veriyorum. Artık o bilinen markanın üç kanatlı pedini alabilmek kendime doğum günü hediyesi vermekle eş değer bir şey benim için. Yılda bir kere yaptığım ve paraya kıydığım bir şey.. Keşke her ay doğum günümü kutlayıp yılda bir defa regl olsaydım deyip dalgaya vuruyorum işi. Her ay regl olmaya devam edersem bunu nasıl karşılayacağımı düşünerek çıkıyorum marketten. Neyse ki pedin siyah poşete konulmuyor oluşu bir nebze de olsa alıyor sinirimi. Karnım öyle çok ağrıyor ki bir an evvel sıcak su torbama kavuşmak istiyorum.. Yine de bu güzel akşamüstü giriyor kanıma.. Yolu biraz uzatacak olsam da sahilden yürümeye karar veriyorum. Montumun fermuarını boğazıma kadar çekerken bunu sadece soğuktan değil kendimi daha güvende hissetmek için yaptığımı biliyorum. Denizin bilindik ama her zaman iyi gelen kokusunu içime çekiyorum. Bunu uzun zamandır yapmadığımı fark ediyorum. Sadece kendimize ait odaları yaratmak yetmez, kendimize ait yaşam alanlarını da yaratmak zorunda olduğumuz geçiyor aklımdan. Etrafa göz gezdirince sahilin nedense her zamanki kalabalığının olmadığını fark ediyorum. Nerede bu insanlar? Kadınlar neredeler? Eve doğru yaklaşırken köşe başındaki büyük yılbaşı ağacını kaldırdıklarını görüyorum. Ağacı her yıl aralığın ikinci haftası getirip yeni yılın ilk haftası geri götürüyorlar.. Bazen yaşamanın tıpkı bu yılbaşı ağacı gibi olduğunu düşünüyorum. Her yıl hiç beklemediğim bir sabah aniden ortaya çıkıyor. Hayatın tüm zorluğuna rağmen her sabah onu görmeye alışmışken geldiği gibi bir sabah aniden yok oluveriyor. Bizim mahalleye giriyorum. Karnımın ağrısı dayanılmaz bir hal almaya başlarken aslında kaçtığım şeyin eve girmek olduğunu fark ediyorum. Annem çok yorgun. Mutfak masasının üzerinde biriken şeyler artık sadece kahvaltıdan arta kalan şeyler değil. Buzdolabının üzerindeki mutlu olduğumuz zamanlardan kalma fotoğrafların yerini ödenmemiş faturalar aldığından beri hepimiz daha az neşe doluyuz. Bazen keşke annem çamaşır makinesine beni de atsa diye düşünüyorum. Hayat tarafından artık daha fazla çekiştirilmek istemiyorum çünkü. Parmak uçlarım, saç diplerim ve koltuk altlarım sadece bana ait olsalar…Zihnimde kelimelerin daha fazla uçuşmasına engel olup apartmana giriyorum. Sadece bizim değil herkesin posta kutusu ödenmemiş faturalar ve ihbarnameler ile dolu. Eve giriyorum.. Sahi ev demişken neresidir ev? Yeni bir kelime dalgasına yakalanmamak için sonrasında pişman olacağımı bile bile anneme birazdan dışarıya çıkacağımı söylüyorum. Konuşmaya başlıyor. Cevabını bildiği onlarca soruyu kusar gibi atıyor kucağıma.. Yine de onunla her şeye rağmen küs kalamamak çok güzel bir his. Tartışmanın büyüyeceği anlar anlamaz bir parantez içine az önce aldığım pedin fiyatını sıkıştırıveriyorum. Güzel numara.. Annem beni unutup küfürler savurmaya başlıyor bu kez. Geçen ay aldığı tüpün fiyatından girip, tuvalet kağıdının öbür ucundan çıkıyor. Hatta hızını alamamış olacak ki Aysel teyzeye kahveye gideceğini söyleyip bir hışımla çıkıyor evden. Böylesi işime de geliyor. Hazırlanmak için odama giriyorum. Bugün onunla buluşacağım. Karın ağrımı ve neredeyse hiç paramın olmayışını saymazsak güzel bir oluyor.. Herkes gibi benim de tüm bunları düşünmeden geçireceğim bir kaç saate ihtiyacım var. Gelecek korkusu, ped parası ve yakalanmamam gereken bir virüsü düşünmeden geçireceğim bir kaç saat. Nihayet beni sıcak tutacak şeyler giyip evden dışarıya çıkmayı başarıyorum. Şehir çok güzel ve ben bir kadınım. Feminist bir kadın. Peki tüm bunlar beni feminist yapmaya yeter mi? Boşversenize. Çok daha azının onları eril yaptığını gördüm. Mahalledeki yokuşu inerken kendimi hiç olmadığı kadar güçlü hissediyorum. Yol boyu benim gibi onlarca kadına denk geleceğimi biliyorum. Birbirimizi yürüyüşümüzden tanıyalım olur mu?