Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde düzenlenen nafaka hakkı yeni yargı paketi ile birlikte tekrar gündeme alınmıştır.

Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma sonrası ödenen üç ayrı nafaka türü vardır: Tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası.

Yargı paketinde tartışmaya açılan nafaka türü ise yoksulluk nafakasıdır. Yapılacak düzenlemeye göre yoksulluk nafakasının; 2 yılın altındaki evliliklerde 5 yıl, 5 yılın altındaki evliliklerde 7- 8 yıl, 5 ila 10 yıl arasındaki evliliklerde 12 yıl boyunca verilmesi ile nafaka hakkını süre ile sınırlandırmak amaçlanmıştır. Bu süreler sonunda eğer şartlar sağlanırsa yoksulluğa düşen tarafa devlet desteği ile nafaka ödenmeye devam edeceği belirtilmiş, nafakanın hayat pratiğinden uzak şekilde sınırlandırılması gündeme gelmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesinde “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde belirtilmiştir. Bu madde yoksulluk nafakasının dayanak noktasıdır. Kendini nafaka mağduru gibi gösteren erkeklerin söylediğinin aksine bu nafaka türü sadece kadının değil her iki tarafın da evlilik süresi boyunca göstermiş oldukları ev içi emeklerini güvence altına almıştır.

Yoksulluk Nafakası Neden Kadınların Nafakası Olarak Bilinmektedir?

Evlendikten sonra iş hayatıyla bağı koparılarak çocuklara, eve ve eşe bakma yükümlülüğü altında “ev hanımı” statüsünde istihdamı söz konusu olan kadınların boşanma sonrasında ülkemizdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle iş bulabilmesi ve hayatını idame ettirebilmesi oldukça zorlu olmaktadır.

Boşandıktan sonra sıfırdan iş hayatı kurma, çalışma ve çocuğuna/çocuklarına bakma gibi sorumlulukları sebebiyle maddi anlamda yoksullaşma ihtimali en yüksek taraf haliyle kadınlar olmaktadır. Bu nedenle yoksulluk nafakası her ne kadar kanun lafzında her iki taraf olarak belirtilmiş olsa da çoğunlukla kadının evliliği sebebiyle meslek sahibi olamaması, ekonomik özgürlüğünün olmaması ve evin tüm yükünü taşıması sebebiyle mesleğini icra edememesi göz önüne alındığında mahkeme tarafından yoksulluğa düşen taraf olarak belirlenmesi söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla yoksulluk nafakası toplumda ve ev içinde kadının konumu sebebiyle kadınların nafakası olarak görülmektedir.

Nafaka Yükümlülüğü Süresiz Değildir!

Kanun lafzında her ne kadar nafakanın süresiz olduğu belirtilse de nafaka boşanma sonrasında tekrar evlenmeme ve işsiz olma şartına bağlanmıştır. Ancak medya tarafından ve nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkekler tarafından çarpıtılarak süresiz olduğu algısı yaratılmaktadır.

Bir kadının yoksulluk nafakası almaya devam edebilmesi için sigortalı bir işte çalışmıyor olması ve tekrardan evlenmemesi gerekmektedir. Bu şartların varlığını korumaması halinde karşı tarafın mahkemeye başvurmasıyla birlikte nafaka yükümlülüğü kalkmaktadır.

ANCAK, nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkek gruplar, sosyal medya üzerinden mağduriyetlerini anlatabilecekleri, açıkça paylaşabilecekleri çeşitli grup ve sayfalar oluşturarak yapmış oldukları algı operasyonlarıyla kadınların nafaka hakkının gasp edilmesini tekrardan gündeme getirmişlerdir. Erkek egemen iktidar, bu kesimin sesine kulak vererek ev içi kadın şiddetine kulaklarını tıkamış ve kadının evlilik sonrası istihdam edilmesi ve hayatını idame ettirmesi konusunda iyileştirmeye gitmeden peş peşe çıkan yargı paketleriyle nafakanın süre ile sınırlandırılmasını tartışmaya açmıştır.

Belirtilen şartlar dâhilinde, kadının ev içi emeklerinin karşılığı dahi olamayacak olan kazanılmış nafaka hakkının erkek adalet öncülüğünde ellerinden alınması, anayasaya aykırı bir adım olacaktır.

Yeni Düzenlemede Devlet Desteğiyle Kadınların Düşmanlaştırılması

Yeni düzenlemeye göre; erkeğin nafakasını ödeme yükümlülüğü son bulduğunda, yoksulluğa düşen tarafa belli şartlar dâhilinde devletin nafaka desteği sağlayacağı açıklanmıştır. Ancak bu şartlar detaylıca açıklanmamıştır. Devlet desteğine ilişkin somut adımlar ve açıklamalardan ziyade “şartlar sağlandığında devlet ödeme yapabilecek” şeklinde belirsiz açıklamalar yapılmış olduğu için devlet desteği netlik kazanmamış bir düzenlemedir.

Kaldı ki, devletin erkeklerin ekonomik yararını gözetmek için geliştirmiş olduğu bu destek için hazırladığı veya ayırdığı bir bütçe bulunmamaktadır. Nafaka ödemelerinin devletin bütçesine vereceği zarar kadınlara mal edilecek ve boşanmış/boşanacak kadınlar toplum nezdinde bütçe yükü olarak görülecektir. Kadınlar bu “masum” destek sebebiyle boşanmama baskısı altında kalacak, erkekler nasıl olsa nafaka ödemeyeceğim şeklinde güvencelerle kadını evlilik kıskacı altına alacaktır.

Bu bilinçli erkek egemen politika ile birlikte kadının evlilik içinde tutulmaya zorlandığı açıktır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen, 6284’te maddi desteğe ilişkin hakları yadsıyan devletin kadınların nafaka haklarını “belli şartlar dahilinde” koruyacağını belirtmesi ve erkeğin cebini doldururken kadınların boşandıktan sonraki tek umudu olan nafaka hakkına göz dikmesi Türk Medeni Kanunu’nun yıllardır kadına sağladığı haklara açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Nafaka Miktarları Hakkında Yaratılan Algılar Gerçeği Yansıtmıyor

Yoksulluk nafakasının sabit bir bedeli yoktur. Boşanma sonrasında belirlenen nafaka bedeli hâkimin takdirinde olup genel ekonomik durum ve dosya özelinde erkeğin ve kadının ekonomik durumları gözetilerek her ay düzenli vadelerle ödenebileceği mümkün bir meblağa karar verilmektedir.

ANCAK, nafakanın boşanmaya teşvik ettiğini söyleyen ve aynı zamanda nafaka mağduru olduğunu belirten erkek eşlerin, kazandığı paranın tamamıyla nafaka ödüyormuşçasına başlattıkları bir algı operasyonu olduğu aşikârdır. Nafaka bedelleri Türkiye’de çoğunlukla 300-500-TL’den yukarı çıkamamaktadır. Bu bedeller ise iddia edildiği gibi evliliği bitirmeye sebebiyet verici meblağlar değildir.

Kaldı ki, birçok kadının boşanma hikâyesinde görüldüğü üzere hiçbir kadın ilk şiddete uğradığında değil, defalarca kez şiddete uğramasına rağmen evliliği sürdürmeye çabalayıp artık başarılı olacağına dair inancının defalarca kez kırılması sonrasında boşanmaya karar vermektedir. Kadın erkek eşitsizliğinin en çok hissedildiği bu noktada genellikle kadının hayatını geri kazanmaya çalışması ve erkeğin hayatına aynı şekilde devam etmesinden ibaret bir boşanma hikâyesine şahit olunmaktadır. Yıllarca emeğini evliliği uğruna harcayan bir kadının asgari ihtiyacını bile gideremeyeceği bu meblağlar için evliliğini bitirmesi akla mantığa ziyan bir düşüncedir.

Erkekler çoğu zaman boşanma davalarında yalnızca bu cüzi meblağı ödememek için kendini sigortasız göstererek çalışmaktadır. Eğer mal alacaksa bu malı üçüncü kişiler üzerinden alarak nafaka tahsiline imkân vermemektedir. Bunun yanında nafakaya hükmedilse dahi kadınlar nafakalarını alabilmek için icra yoluna gitmekte, icra yoluyla uzun vadeler boyunca tahsilat yapılamamaktadır. Bazı kadınlar boşanma sürecinde devamlılık arz eden tehdit, hakaret ve korkutmalar sebebiyle icra yoluna dahi gitmemekte, kazanılmış nafaka hakkını hiçbir şekilde alamamaktadır. Boşanma sürecinde dahi devam eden eril zorbalık yüzünden alacak haklarından vazgeçen kadınlar yadsınamayacak kadar fazladır. Tüm bunlara rağmen nafakanın süreyle sınırlandırılmasının tartışılması medeni haklarımızın güvencesinin devlet nezdinde bir değeri olmadığının açık kanıtıdır.

Sonuç olarak, kadını ev içinde tutma bilinciyle yapılan bu düzenlemelerle eril tahakküme boyun eğdirilmeye çalışan bir politika ile karşı karşıya kalınmıştır. Kadınların nafaka güvencesini elinden almak demek kadının evlilik içindeki zorbalıklara boyun eğmesini istemektir.

Erkek egemen iktidarın kadınların kazanılmış nafaka hakkına dokunmasına izin vermeyeceğiz!