Yüzünü iyice yaklaştırdı aynaya. Yanak dolgusu kaymış mı biraz? O kadar araştırdı üstelik, bu doktor da pek yavan çıktı. İki parmağıyla göz kenarlarını çekiştire çekiştire açtı. Hâlâ istediğim gibi değil, diye düşündü. Elmacık kemikleri daha belirgin olmalı. Gözler iyice çekilmeli. Dudaklar fena sayılmaz. Gamzesinin hemen altına bir ben dövmesi yaptırmak lâzım. Kalemle boyamak istemiyor artık. Aynaya bakar bakmaz, hazırlığa hiç gerek kalmadan O’nu görmeli.


Sen atmalısın toprağı üstüne, abisisin demişlerdi. Babanız olsaydı o yapardı ama şimdi sana düşer bu görev. O bilir, Ömer anlardı beni, ben giremem toprağın altına. Yok, demişti halası. Toprağın altına değil oğlum, bir adımlık yer, koskoca delikanlısın sen, kardeşini başkasının eliyle yollama. İn yanına, yerleştir iyice sonra da çıkıp üstüne birkaç kürek toprak atacaksın. Bu kadar.


Kalemi bastırdı iyice. Tam orada, aynı yerde, aynı ben. Hah oldu işte. Saçını aynı yerden taradı, elleri zaten aynısı, ince uzun, kemikli. Sen de iyice rahmetliye benzedin demişti, halası. Ömer demiyordu artık. Gittiğinden beri rahmetli. Telefonuna bakındı. Acilen randevu almalı. Yeni bir doktordan ama. Bu beceremeyecek besbelli. Bir de akıl veriyor. Üst üste dolgu zarar verirmiş. Ben biliyorum hepsini, sen altı yıl okumuşsun, ben yedi yıldır araştırıyorum bu estetik işlerini. Yedi yıl. Oldu mu o kadar?

İnsan on yedi yaşında kanser olur mu, diye sormuştu annesine. Et yemedik pek, ondan mı acaba? Yok artık, ne ilgisi var. Genetiktir. Genetik olsa bende de olurdu. Allah korusun oğlum, Rabbim beni iki evladımla birden sınamaz. İyi besleyemedik, hep makarna hep kuru fasulye. Ondan oldu. Annesinin gözleri dolmuştu. Olur mu oğlum, bak bütün mahalle etle balıkla mı sofra donatıyor. Kimsede yok. Mukadderat. Allah böyle istedi. Annesinin ağlamasına dayanamaz, susuyor. Emin ama. Doktor da söyledi zaten. Artık iyi beslenmesi lâzım, dedi.


Salona geçti. Kuzu derisi koltuğuna oturdu. Bu deriyi seviyor. Kimsede olmadığını bilmenin hissini seviyor. Kimilerinin bir yıllık kirasına o güzel kıçını yerleştirmeye bayılıyor. Telefonunu aldı. Bu defa internetten bulacak doktoru. Ya da takipçilerine mi sorsa? Benim estetiğim geldi yine kızlar, birini önerin, diye mi yazsa? Yok, saçma sapan yorumlar gelir yine, siniri bozulur.

Babam defoldu gitti zaten, kim bilir nerede, demişti annesine. Ne bileyim oğlum, durumu haber versek, biraz para yollar belki. Tabii, kendi aç karnını doyurdu da bizimki kaldı. Sen de biraz kılığına kıyafetine dikkat etsen belki… İbneliğimi unutur mu dersin? Annesinin gözünde yaşlar belirince sustu hemen. Ona da kızıyor. Kızıyor ama aklındakileri diyemiyor bir türlü. Ben para bulacağım, merak etme sen. Et, balık, tavuk ne varsa yığacağım bu eve. Daha genç o. Hem ne dedi doktor. Çoğunluk sapasağlam devam ediyormuş hayata.


Randevuyu alınca gevşedi dudakları. Hem de bugüne. Doktor da onu takip ediyormuş instagramdan meğer. Haklıymış. Son dolgusu düşük olmuş. Hemen gelin düzeltelim, dedi. Şimdiden sevdi adamı. Mutfağa geçti. Dünden yıkayıp sirkeli ve karbonatlı suda beklettiği ıspanakları, maydonozları, dereotlarını karıştırıcıya koydu. Biraz da pancar, elma, zencefil, tamamdır. İçer içmez içi öyle bir rahatlayacak ki sırf o duygu bile yeter. Nasıl yiyorlar o hamburgerleri, pideleri insanlar. Karıştırıcının düğmesine bastı. Bu sesi Peri’nin sesinden bile çok seviyor. Kızı aramalı, diye düşündü. Peri de gelsin benimle. Dudaklarına hafif bir dokunuş lâzım. İhmal ediyor hep, sesine güveniyor. Kendini güzelleştirmezse hep benim altımda çıkacak sahneye, haberi yok. Sahne insanı olmak başka şey. Perihan’ı Peri yapmakla bitmiyor!


Yığdı eve. Yığdı etleri, balıkları, altın parasına satılan meyveleri. Hani iyi beslenmeyle düzelecekti. Metastaz da ne, diye sordu doktora. Oğlum barda çalışmana ne der halanlar, demişti anası. Ne derlerse desinler. Abisi olacak hıyar gittiğinde bir dilim ekmek mi verdi bize. Ne korkuyorsun o kadar? Para kazanınca bak mum gibi oldu hepsi. Kız Hasan’dan Hasancığım’a terfi ettim, görmüyor musun anne, niye korkuyorsun bunlardan bu kadar? Yok oğlum, korkmak değil de… Bırak, zaten gideceğiz bu mahalleden merak etme sen, az kaldı. Öyle bir eve geçeceğiz ki her sabah denizi koklayarak uyanacaksınız, Ömer de sen de. Yaşaması için barda da çalışırım pavyonda da. Yaşamak için ne gerekirse yapmalı anne, neden anlamıyorsun.


Dikti kafasına smoothie’yi. Öğlene de somon ızgara, tamamdır bugünlük. Gitmeden bisiklet çevirmeli biraz. Dolgudan sonra spor yapamaz. Telefon çaldı. Kız Peri, aradım o kadar, niye açmadın? Aman senin de uykun bitmez. Kaç kere dedim sabah yedi oldu mu uyanacaksın sahnen yokken. Aman iyi, sus beni dinle. Bana bak süper birini buldum. Dörtte hazır ol, gidiyoruz vallahi kırarım bacağını. Kırış kırış oldun kız, anam bile senden diri. Ay neremi yaptıracağım, dolgu yine. Yok gerdiremem daha. Bir sene geçmesi lâzım. Sen beni dinlemiyorsun hiç. Baş çavuşun eşeği mi… E tabii, bir sene sonra hem yüz gerdirme… Yok bir daha Allah korusun popo estetiğinden, canım çıktı, hatırlamıyor musun kız? E seneye Allah kerim. Şimdi fındık bile kırarım kıçımla, sarkarsa düşünürüm. Hadi kapat. Kapat da hazırlan. Alırım ben seni.


Kuş gibi kaldı Ömer, ufacık. Hastanenin kokusu sinmiş üstüne. Yüzüyle yastığın rengi bir olmuş. Annesi girdi telaşla odaya. Doktor gelecekmiş şimdi. Buyursun, özel hastaneye geldik, bir ton para, yine de gelsin diye bir saattir bekliyoruz adamı. Erken gelip de ne yapacak oğlum? Annesinin yanakları titriyor yine. Bu çaresiz, bu zavallı hâlinden nefret ediyor ama susuyor. Bir şey dese ağlayacak yine. Doktor geldi; kaşları, göz kenarları, dudakları gevşek bir ipte sallanan çamaşırlara benziyor. Çok üzgünmüş! Bakmadı adamın yüzüne bir daha.

Pedala soktu ayağını. Evin içinde spor yaparken bile parlak tayt giyiyor diye gülmüştü Peri. Her zaman şık olmanın nesi kötü kız? Biraz daha kaldırttırırsan kaşlarını Joker’e benzeyeceksin haberin olsun, deyip koca elmayı dişlemişti görgüsüz. Dakikada elli defa çevirmeli. Pedalın uğultusunu duyunca rahatladı. Bütün yeşillikler midesinin içinden vücuduna yayılıyor şimdi. En sevdiği hayal. Hayallerden biri. Zencefil damarlarına zerk oluyor, mikropları atıyor, ıspanak ne var ne yoksa temizliyor. Peri’nin kaşlarını kaldırtmalı. Etrafında çirkin kimse olmasın. Kaşları düşmüş, dudakları sarkmış kimse kalmasın.


Mezarın içindeydi. Kardeşinin yanında. Ah güzel çocuk. Nazarlara geldi. Yolda çevirir severlerdi. Nazar boncuğu gibi gözleri, derlerdi. Yavaşça beyaz bezi açıp son defa baktı kardeşinin yüzüne. Hâlâ cildi bembeyaz, gergin. Gamzesi, gamzesinin hemen altındaki beni. Seni her yere götüreceğim Ömer, diye fısıldadı. Nereye gitsem sen de göreceksin, söz. Bak tam da belimizi doğrultmuştuk. Vücudu titredi bir an. Elektrik vermişler gibi.

Aynaya iyice eğildi yeniden. Alnı, yanakları terli bu defa. Ama iyi hissediyor. Yüzünü yıkayıp, mavi lenslerini taktı. Ben dediğin dövmeyle hallolur ama gözlerin çaresi yok maalesef. Tıp ilerliyor, diye düşündü. Belki gözümü de boyatabilirim sonra. Böylece aynaya bakar bakmaz. Hazırlığa gerek kalmaz.