Size burada ataerkil sistemden, bu sistemin iliklerimize kadar nasıl işlemiş olduğundan bahsetmeyeceğim.
Size sadece çocuklara özellikle kız çocuklarına anlatılan masallardan bahsedeceğim, ki bu ataerkil sistem denilen meretin nasıl da kendini sürekli tekrar ettiğini iyice bir anlayalım.
Bu seferlik dünya masallarını masaya yatıracağız ve Grimm Kardeşlerin kulaklarını çınlatacağız.
Nasıl bir tedaviye ihtiyaç duyduklarını bilmediğimiz Grimm Kardeşler yememiş, içmemiş kendilerini çocuk masallarına adamışlar.
Bir iki örnek vermek gerekirse, en bilinenlerinden; Rapunzel, Külkedisi, Kırmızı Başlıklı Kız ve daha böyle yüzlerce bol cadılı, bol prensli, bol ihtiraslı masallar.
Bu masalların en önemli ortak noktası prenseslerin ya da varsa kadın kahramanların güçsüzlükleri, naiflikleri, zayıflıkları.
Bir masalda tek başına yüksek bir kuleye hapsedilen prenses onu kurtaracak prensini beklerken, diğer bir başka masalda babası ölünce prenseslikten külkediliğine geçen, üvey annesi ve kız kardeşlerinden sürekli kötülük gören bir prenses ve yine onu kurtarmaya gelen bir prens.
Kurtarılan hep prenses kurtaran hep prens. (Yeşilçamda da böyledir hani babası ölünce ‘kötü yola’ düşen genç kız ve madem o yol kötü, o yolda ne işi olduğunu anlayamadığımız bol bıyıklı bir ağır abi.)
Bu masallarda varsa bir kadın ya kötü kalpli, gaddar ya da salaklık kıvamında iyi ve güçsüz.
Bütün çocukluğu bu masalları dinleyerek geçen kız çocukları,büyüyüp yetişkin bir kadın olduklarında yukarıdaki iki seçeneğin dışına çıkmak istediklerinde marjinal, anormal, tuhaf hatta feminist oluyorlar 😉
Hadi şimdi en bilinen masallardan biri olan Sindirella Masal’ını değiştirelim.
İşe adından başlayalım. Sindirella olsun JİN-DİRELLA.
Üvey annesi ve kız kardeşleriyle birlikte bırak küçük bir evi koca bir dünyayı temizleyebilirler. O baloya gitmek yerine alanları, sokakları, kampüsleri, ofisleri, fabrikaları ayağa kaldırsalar. Hadi deneyelim;
Bir varmış bir yokmuş Jindirella çalıştığı fabrikanın başlattığı grevde grev sözcüsü olmuş…☺