Nefes almakta zorlanıyor, ağlama krizleriyle zamanınızı dolduruyor, geceleri uyumuyor, içimizden hiçbir şey yapmak gelmiyor; umutsuzluk, karamsarlık, çökkünlük sanki hayatımızda hep baş karakterlermiş gibi hissediyorsak o zaman bir durup depresyonda mıyım diye düşünelim.
Çünkü olma olasılığımız çok yüksek, hele ki kadınsak durum netleşmiştir artık. Sonuçta depresyon en çok biz kadınları sevmiyor mu ya da böyle söylenmiyor mu?
Depresyonun Sebepleri
Evet maalesef toplumda en çok yaşanan üç hastalıktan-bozukluktan biri, depresyon. Üstelik de erkeklere oranla kadınlarda iki kat görülen bir duygu durum bozukluğu. Yaşamdaki çalkantılarımız, beklenmedik olaylar, çocuklukta yaşadığımız travmatik öykülerimiz, korkularımız, iletişim problemlerimiz ya da biyolojik dönemlerimiz (doğum sonrası, regl döngüsü…) tetikleyici birer sebep olabilir.
Ama belki de biz kadınlar için en önemli ve diğerlerini de kapsayacak olan sebep: toplumsal beklentileri karşılamak için davranışlarını sürekli ayarlamaya çalışan cinsiyet yani kadın olmaktan olabilir mi? Yanlış anlaşılmasın kadın doğmaktan değil, kadın olmaktan kaynaklı bir vurgudan bahsediyoruz.
Toplumsal roller erkeklerin erkek olmasını tembihlerken; kadınların anne, dişi, çalışan kadın gibi rollerin birine indirgiyor ya da hepsi olmaya zorluyor. Bu da bizlerin kendini bilmez bir halde o karakterden bu karaktere savrulmasına neden oluyor, ruhsal durumumuzu etkiliyor.
Bir de bunların üzerine ekonomik, siyasal, sosyal kaygılar da ekleniyor üstelik günde üç kadın öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor, istismar ediliyorken depresyonun kadınlarla özdeşlemesi ve her 5 kadından 1’nin depresyona girdiği gerçekliği sanki bir tesadüf olmaktan ya da Freud’un dediği gibi(!) anatominin kader olduğu bir bilimsel dayatmadan çıkarıyor.
Ne yapalım?
Depresyondan kurtulmak için bir psikoloğa başvurabilir, psikoterapi alabilir ya da ilaç kullanabiliriz. Ama unutmayalım ki bu yöntemlerin hepsinin kesişim noktası “hayat tarzımızı ve hayata bakış açımızı değiştirmemiz ”den geçer. ‘Kendimizi her şeyin suçlusu olarak görmek, mükemmeli aramak, ya hep ya da hiç’ gibi tutumlar yaşamın dengesi içinde sürekli bir durum ve bakış açısı olamaz.
Bastırdığımız duygular, mahremiyet kaygısı, yapabilme istenci sonuçta gerçekten düşüncelerde başlıyor ve kendimizi düşüncelerimizi değiştirmeye odaklayalım. Bunun yanı sıra hayatımızdaki önemli kişilerden destek isteyelim, iletişim kuralım, spor yapalım, kendimize nefes alacak ortamlar yaratalım.
En önemlisi sırtımızı kadın dayanışmasının samimiyetine ve gücüne yaslayalım.