Son birkaç güne damga vuran kadınların cüreti oldu. Ve bu cüret karşısında afallayan erkeklerin halleri…
Evet, erkek egemen zihniyetin yeniden yeniden üretilen eril davranışları sorgulanıyor; kadınlar konumunu, bilgisini, ayrıcalığını kullanarak tahakküm kurma yoluna giden erkekleri kendileriyle, aterkil zihniyetin kendilerine sunduğu imkânlarla, işledikleri suçlarla, şişirilmiş erkeklik egolarıyla yüzleşmeye zorluyor!
Ataerkinin kendilerine verdiği güçle oluşturdukları kirli alanların zevkine odaklanmış, yaşattıkları mağduriyetten ‘bi haber’ olan, kadınların asla yüksek sesle konuşabileceğine ihtimal dahi vermemenin özgüveniyle çirkinliklere devam eden erkekler, yaşadıkları tüm çelişkilerden sıyrılıp yüksek sesle konuşma cüretini gösteren kadınların yarattığı ürküntü ile bocalıyorlar. Hala ayılmayıp savunmaya girenler de yok değil!
Her şey Leyla Salinger isimli sosyal medya kullanıcısının riyakarlığa dayanamayıp ifşaya girişmesi ile başladı. Edebiyat dünyasında bilinen bir isim olan yazar Hasan Ali Toptaş’ın saygı duyulan yazar konumu kullanarak çevresinde bulunan kadınları, yazarları, okurları taciz ettiğini bu paylaşıma birçok kadından gelen destekle öğrenmiş olduk.
Daha önce dünyada #metoo hareketi olarak karşımıza çıkıp birçok “nüfuzlu” erkeğin tahtını sarsan benzeri durum şimdi ülkemizde yaşanıyor. Yaşattığı tedirginliği, korkuyu hiç umursamadan yoluna devam eden, bundan zevk alan, sahneye çıkıp utanmadan alkış toplayan yazarın verdiği bir röportaj sonrasında tedirginliği yaşattığı kadınlardan birinin bu haksızlığa, çirkinliğe ARTIK YETER demesi ile başlayan ifşa, sosyal medyada yankı buldu. Ve hasır altı edilen pek çok eril davranışın, tacizin, suçun ortaya serildiği haklı bir isyana dönüştü.
Şimdi birçok kanalda, ifşayı hayatları karartmakla eleştirenler, hukukun üstünlüğünden dem vuranlar olduğu gibi tacizin asıl suç olduğunu ve hiç bir konumun suçu affettiremeyeceğini savunan kesimler oluşmuş durumda. Tacizcilerin durumla yüzleşemeyip intihara kadar gitmeleri de duygusal tepkilerin oluşmasına etken oldu. Erkeklikle yüzleşememe ve intihara varan kaçış belki de tacizin ulaştığı boyutu göstermesi açısından önemli.
Ataerkinin sunduğu imkânlara sarılarak hâkim kadın düşmanlığından medet ummak, hala geçerli kodlar üzerinden olayı örtpas etmek isteyen tacizciler için rüyadan uyanma vaktiydi aslında. Çünkü yüzleşme talep eden, öfkeyi faile yönelten, çelişkileri görüp üstüne giden kadınlar var karşılarında. Peki bu durum nasıl değişecek? Ya da bu durum bir değişimin kıvılcımını oluşturur mu? Oluşturacak gibi görünüyor.
Sosyal medya üzerinden ifşanın yanlışlığını eleştirmeden önce tacizi konuşsak, peki? Çok uzun yıllardır kadınların yaşadığı travmaları, bunu tanımlamanın, yüksek sesle ifade etmenin zorluğunu. Kadınlar kendi içlerinde yaşadıklarını uzun yıllardır konuşuyor aslında. Konuştukça yaraları sarıyor, güçleniyor. Şimdi sıra erkeklerde. Erkeklikle yüzleşmede.
Patriyarkal toplumda bir erkek olarak kadınlar üzerinde tahakküm kurma hakkına sahipmiş gibi yetiştirilen erkeklerin gücün sarhoşluğuyla istedikleri gibi hareket etme rahatlığı her şeyi açıklamaya yeter mi? Hele ki belirli bir konuma gelen kişinin karşı taraf üzerinde türlü yollarla bir üstünlük kurduğunu ve olayları istediği şekilde biçimlendirme gücü kazandığını fark etmediğini söylemek abesle iştigal olur herhalde. Bu böyle iken, taciz tamamen bir güç gösterisi iken tacizciler için oluşan durum mağduriyetten zevk almak oluyor en nihayetinde! Peki burada mağdur olanın hem yapanın konumuna bağlı olarak hem de toplumsal yapının yerleşik kodlarına bağlı olarak dezavantajlı konumda olduğu gün gibi aşikarken mağduriyeti sorgulamak, mağduriyetin çelişkili halleri üzerine odaklanmak ne kadar etik veya ahlaki. Belki de sadece örtbas etmenin öğrenilen en basit yolu.
Taciz uzun yıllardır eril zihniyetin kadınlara doğrulttuğu bir silah olarak gücünü hep korudu. Yarattığı tüm olumsuz duygu durumları ve suçluluk duygusu ile inanılmaz yaralar açtı içimizde. Faillerin şikâyet edilemediği durumda içimizde büyüyen bir volkan olarak patladı belki de. Faile duyulan büyük öfke yerine ulaşamayınca kendimize döndü. Suçluluk, utanç, ruhsal çöküntülerle hayatımızı sardı. Faili değil kendimizi suçlamamız gerektiğini işaret eden toplumsal yargılarla sesimiz kısıldı, dengemiz bozuldu, terazimiz şaştı.
Kadınlar olarak içimizde fırtınalar yaşarken tacizciler yüzleşmemenin verdiği rahatlıkla hayatlarına devam ettiler çoğu zaman. Kim bilir kaç kadını daha taciz etme hakkına sahip olduklarına yine kendilerini inandırarak.
Taciz, tacize maruz kalan için, içinde tuttuğu ve kendi kendine aşmaya çalıştığı süreçlerden artık ifşa edilen ve dayanışılarak üstesinden gelinen, faile sorumluluğunu hatırlatmaya varan süreçlere geldi. Artık erkekler HAYIR HAYIR DEMEKTİR’i öğrenecekler. Daha doğrusu kadınlar öğretiyorlar.
Kadınların öfkesi büyüyor ve doğru adrese yöneliyor!
Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, mobbing, işten atılma, yoksulluk, dayatılan roller, yüklenen yükler, uygulanmayan yasalar, erkekliği yücelten söylemler her gün kadınlara biçilen hayatın özetini sunuyor. Kendimiz olmak için attığımız her adımı, mücadele ile elde ettiğimiz her kazanımı yok etmek için her gün türlü yollarla önümüze koyulan kadın düşmanı politikalara karşı kadınların öfkesi büyüyor.
Erkek şiddetini durdurmak yerine kadınlara had bildirip erkekliği yeniden üretme çabalarına karşı kadınlar itiraz ediyor.
Bunca şiddet varken inatla bunun görmezden gelinmesine, kadınlara itaati dayatan zihniyete artık tahammülümüz yok!
Tacizi, tecavüzü meşrulaştıran ve faili aklayıp kadınları suçlayan erkek egemen sistem birçok kadını bir zaman için susmak zorunda bırakmış olsa da kadınların hiç susmadıklarını gördük görüyoruz. Kadınlar her mecrada saldırmayı kendine hak edinmiş eril dilin pervasızlığını, erkek şiddetinin geldiği boyutu teşhir ederek tacizin, tecavüzün aması fakatı olmayacağını, eril davranışlarla yüzleşmeden atılacak adımlara tahammüllerinin kalmadığını göstermiş oldular.
Erkek şiddetiyle yüzleşmek yerine kadınların cüretini sorgulamaya kimse yeltenmesin.Tacize ses çıkardığı, ARTIK YETER deme cüretini gösterdiği için kadınları sorgulamaya kalkanlar tacizi meşrulaştırma, bu düzeni devam ettirme yoluna gidenlerdir. Çünkü artık uykunun kaçma sırasının kendilerine geldiğini görüyorlar.
Şiddetin olduğu yerde hayatı savunmak, “bedenimiz, hayatımız, kararlarımız bizim” demek hakkımız. Kadınlar bu cüretle erkeklerin umursamaz tavrına, ben bilirim mantığına, alkışlara teşne egosuna her gün yeni bir çizik atmaya devam edecekler.
Bu zihniyetin dönüşmesi için adım atmak, hayatın her alanına sirayet etmiş bu zihniyetten kurtulmak için doğru yerden duruma bakmak gerekiyor. Kadınlar hayatlarına sahip çıkma cüretini gösteriyor diye kızanlar, erkekliğin sarsılması ile tedirginlik yaşayanlar boşuna kadınları suçlayarak gerçeklerden sıyrılmaya çalışmasın. Kadın hareketi ve LGBTİ+’ların yıllardır yürüttükleri mücadeleyi durduramazsınız. Erkek şiddetine karşı kadınlar susmayacaklar. Kadınları değil failleri, ataerkiyi, patriyarkal kapitalizmin kadın üzerinden kurmaya çalıştığı tahakkümü sorgulayın.
Kadınlar hiç susmadı şimdi de susmayacak!