Her geçen gün daralan bir çemberin içinde yaşadığımız hissine uzun zamandır aşinayız. Yaşanan yönetememe krizi ve ekonomik krizle git gide daralan bu çember içinde artık nefes alamaz hale geldik.

Heteropatriyarkal ve kapitalist sömürü düzeni varlığını sürdürebilmek için en çok biz kadınları hedef alıyor. Ev içinde emeğine el konan biz kadınlar; yaşlı ve hasta bakımından, çocuk bakımından sorumlu tutuluyoruz. Derinleşen ekonomik krizle beraber her geçen gün biraz daha yoksullaşırken, hayatta kalmak için alternatif yollar bulmak zorunda kalanlar yine biziz. Hangi marketten neyi ne kadar ucuza alabiliriz, mutfaktaki malzemeyi nasıl en verimli şekilde kullanırız, evin giderlerini nasıl kısabiliriz diye saatlerimizi, günlerimizi harcıyoruz. Fakat ne karşılığında? Sadece nefes alabilmek için çırpındığımız bu düzeni kabul etmeye niyetimizin olmadığını yine kadınlar gösteriyor.

Evlerde, sokakta, kampüste, iş yerlerinde erkek şiddetinin bütün biçimlerine tanık olan kadınları koruyabilecek hiçbir mekanizmanın olmadığına hepimiz şahit oluyoruz. Şiddetten korunacak güvenli mekanizmaların oluşturulmasını bırakın; aksine bu şiddet sarmalının içinde kadınların kalması nasıl sağlanır diye politika üretiliyor.  Ekonomik çıkışsızlıkla ve hukuki güvencelerin ortadan kaldırılmasıyla kadınların aile çemberi içinde kalmaları sağlanıyor.  

Kapitalizmin krizi ile daha da yoğunlaşan emek sömürüsü bir tarafa; iktidarın muhafazakâr, heteropatriyarkal kapitalist sömürü düzeni de kadınları daha çok yoksullaştırdı ve daha çok şiddet sarmalı içerisine itti. Erkek egemen siyasetçilerin her gün medyada, sokakta, adliyede, mecliste kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı yaptığı ölçüde günlük hayatımızdaki erkek şiddetinin tüm veçheleri yoğunlaştı.

 Fakat bu saldırılar arttıkça kadınlar sokağı kullanma kapasitelerini güçlendiriyor. Hayatlarından başka kaybedecek bir şeyi kalmayan bizlerin sahip olduğu isyan ve öfke ile mücadele büyüyor.

Geldiğimiz noktada iktidar alanının inşa etmek istediği rejimin önündeki en önemli engel, direngenliğiyle ve inadıyla karşılarında olan ve iktidarın krizini kaşıyan kadınlar oldu.

Geldiğimiz süreçte alışıldık olanın çok hızlı değişebildiği, aynı anda iktidar alanında, muhalefet kanadında ve halklar açısından her şeyin mümkün olabileceği özel bir anın içindeyiz.  Şimdi biz kadınların hakkı olanı alma vaktidir. Hayatımıza dair sözü, talebi yüksek sesle dillendirmenin vaktidir.

Bizim adımıza iktidar cephesinden, muhalefet kanadından yükselen ve seçim sandıklarına sıkıştırılarak sunulan vaatler yükselen kadın mücadelesini aşma, kendileri açısından zararsız ve kullanışlı hale getirme hamleleri olarak okunmalıdır. Bizler iktidar alanının yarattığı şiddet biçimleriyle ve ama bunun da ötesinde, yüzyıllardır kendini sürdüren heteropatriyarkal kapitalizmin tüm iktidar kurma biçimleriyle mücadeleyi sürdüren ve sosyalist feminist politikayla kadınların kurtuluşunu hedefleyen mücadele içindeyiz.

Ne olanla ne azıyla yetinecek; daha fazlasını talep edecek ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz!

Bizi kuşatan, nefes aldırmayan bu düzene mecbur değiliz. Haklarımızı, hayatlarımızı, benliğimizi, neşemizi sahiplenerek; mücadele ederek; direnerek bizden alınan her şeyi geri kazanacağız. Bunu başaracak gücümüz var mı diye kuşkuya düşenler, 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi için meydanları nasıl inlettiğimize bakabilir. Bizi hayalperest bulanlar 25 Kasım’da olduğumuz her yeri feminist isyanla nasıl sardığımıza bakabilir. Sadece sokakları, meydanları dolduran binler, onbinler değil milyonlarız!

Mücadelemize göz kulak olan, bize inanan, bizi izleyen milyonlarca kız kardeşimiz var biliyoruz.

İşte şimdi yan yana gelme, mücadeleyi büyütme, feminist isyanı yükseltme zamanı. Uzun zamandır mücadele ettiğimiz hayatlarımız, haklarımız için örgütlenme zamanı. Sessiz kaldığımız her gün bizden çalınanları gördük. Şimdi bizim olan her şeyi geri alma zamanı!

Gittikçe daralan ve bize nefes aldırmayan bu çemberi kırıp atmak için taleplerimizi olduğumuz her yerde yüksek sesle dile getirmenin zamanı geldi. Boş vaatler, sadakalar, ışıltılı yalanlar karşısında en somut taleplerimizi bıkmadan, yorulmadan, inatla sahiplenmekten vazgeçmiyoruz.

ACİL TALEPLERİMİZ

Kadın cinayetlerini ve erkek şiddetini önleme merkezleri acilen açılmalı: Kadınlara yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik her türlü şiddeti önlemek için etkin merkezler açılmalı ve bu süreçlere kadın örgütleri, STK’lar dâhil edilmeli. Bu merkezlerin nerede, nasıl açılacağı şeffaf bir şekilde yürütülmeli. Karar mekanizmalarında kimlerin olacağı demokratik yöntemlerle belirlenmeli.

İstanbul sözleşmesi tekrar imzalanmalı ve etkin şekilde uygulanmalı. Ayrıca; İLO 190 sayılı İş Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi acilen onaylanmalı ve acilen uygulanmalı: Uzun yıllar süren kadın mücadelesi sonucunda imzalanan İstanbul Sözleşmesi, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddeti önleme ve şiddet suçları ile etkin mücadele etme konusunda hayati öneme sahip uluslararası bir anlaşmadır. Kadın düşmanı ve homofobik iktidar ‘’aile yapısını bozduğu’’ gerekçesi ile sözleşmeden geri çekildi. Bu kararın hiçbir meşruiyetinin olmadığını herkese açıkça gösterdik. Sırada sözleşmeyi tekrar imzalatmak ve etkin bir şekilde uygulatmak var.

Ayrıca çalıştığımız atölyelerde, fabrikalarda, plazalarda güvende değiliz. Erkek şiddetinin her türlüsü ile burun buruna yaşadığımız çalışma alanlarımızı savunmaya ve dönüştürmeye kararlıyız. Bu anlamda en önemli adımlardan biri ILO 190 sayılı sözleşmenin yürürlüğe girmesi ve etkin uygulanması da ivedilikle sağlanmalıdır. İnsana yaraşır koşullarda çalışmak en temel hakkımız. Bunu güvence altına almak için gereken bütün adımların atılmasını acilen talep ediyoruz.

Sosyal haklar çerçevesinde hasta ve yaşlı bakım evleri, kreşler devlet tarafından açılmalı. Buralarda erkeklerin çalışmasının “teşvik edileceği” düzenlemeler getirilmelidir: Hane içinde yaşlı, hasta, çocuk bakımını üstlenmek zorunda bırakılan kadınların bu emek sömürüsünden kurtulması için bakım emeğinin kamusallaştırılması acil ihtiyaçtır. Hem ev emekçisi hem de çalışan kadınların emeklerine aile içinde el konuluyor ve görmezden geliniyor. Pandemi sürecinde de açık bir şekilde gördüğümüz gibi, kriz anlarında ilk başvurulan yine kadınların görünmeyen emeği oluyor. Karşılıksız bakım emeği kadınların maruz kaldığı her türlü ayrımcılığı ve şiddeti pekiştiriyor. Bunu değiştirmek için acilen bakım evlerinin, kreşlerin devlet tarafından açılmasını talep ediyoruz. Bu konuda göstermelik icraatlar ve boş vaatlerin asla kabul edilmeyeceği gerçekçi politikaları talep ediyoruz.

Koruyucu ve önleyici temel sağlık hizmetleri erişilebilir olmalı ve doğum kontrol yöntemleri ücretsiz ve yaygın hale getirilmeli: Kadınların yaşadığı temel sağlık sorunlarına dair ilaçlar, tedavi hizmetleri ve önleyici hizmetler içinde olan taramalar, testler Aile Sağlığı Merkezleri’nde karşılanmalı. Bunun için bu merkezlerin teknik, personel ve teknolojik iyileştirilmelerinin yapılmasını talep ediyoruz 

Heteropatriyarkal sistemin dayattığı normları en açık hali ile gördüğümüz alanlardan biri şüphesiz cinsellik. Cinsel yollarla bulaşan hastalıklara karşı koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine erişimimiz yok. Tabii ki sınıfsal aidiyetlerinden dolayı bu hizmetlere ulaşabilen bir kesim var ama toplumun ezici çoğunluğu bu hizmetlere erişemiyor. Her geçen gün daha da yoksullaşan kadın ve LGBTİ+’lar cinsel yolla bulaşan hastalıklar karşısında korunmasız bırakılıyor. Bu durumun erkek egemen politikalarla iç içe geçtiğini çok iyi biliyoruz.  Başta HPV aşısının ücretsiz biçimde yaygınlaştırılması olmak üzere koruyucu-önleyici sağlık hizmetleri erişilebilir olmalıdır.

Kadınlara tam zamanlı, güvenceli, 8 saatle sınırlı ve erkeklerle eşit ücret alacakları istihdam sağlanmalı: Ücretli emek içinde kadınlar en güvencesiz, ucuz, niteliksiz işlerde çalıştırılıyor. Ekonomik kriz bahanesiyle tacizin ve mobbing gölgesinde çalıştırılan kadınlar; iş yerlerinde bin bir türlü şiddetle karşı karşıya bırakılıyor. Daha da yoksullaşan kadınlar ev içi iş ve bakım sorumluluğu içinde esnek, parçalı ve çok ucuza çalışmak zorunda bırakılıyor. Kadınların insanca yaşam standartlarına uygun çalışma saatleri ve ücretler ile güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının acilen sağlanmasını ve bu koşulların yasal güvence altına alınmasını talep ediyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri ilkokuldan üniversiteye kadar her kademede okutulmalı: Erkek egemen sistem içerisinde ayrımcılığa, şiddete, sömürüye maruz kalan kadın ve LGBTİ+’ların eşit ve adil bir şekilde yaşayabilmesi için atılması gereken en önemli adım toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Kökleri çok derine inen patriyarkal sistemdeki heteronormatif rollerin derinine inilmedikçe toplumsal alanda eşitlik sağlanamaz. Biz kadınların feminist bilinçle bütünlüklü olarak kavradığı bu durumun toplumsal alana da yayılması kritik öneme sahip. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK politikalarının muhafazakâr, cinsiyetçi, ayrımcı, homofobik eğitim-öğretim yaklaşımı toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besliyor. Bu politikaları asla kabul etmiyoruz. Sadece okullarda değil bütünlüklü olarak yaşam alanlarımızda, iş yerlerinde, kamusal alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik etkin çalışmaların ve eğitimlerin yürütülmesini talep ediyoruz.

Boşanmış ya da boşanma sürecinde olan kadınların barınma ihtiyaçları, çocuklu olanların kreş talebi, eşit ve güvenceli çalışma koşulları acilen devlet tarafından karşılanmalı: Aile içine hapsedilen kadınlar toplumsal ve ekonomik alanda güçsüz bırakılıyor. Ekonomik sistem, toplumsal normlar ve yasalar kadınların erkeğe, eşe, babaya, kardeşe mahkûm olması üzerinden sürdürülüyor; kadınlar aile içine hapsediliyor.  Cesaretini toplayıp boşanmak istediklerinde ise ekonomik zorluklar nedeniyle karşılarına duvarlar örülüyor. Boşanmak ve kendine yeni bir hayat kurmak kadınların en temel hakkı iken bunun gerçekleşmesi mevcut koşullardan dolayı her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu durumun önüne geçilmesi için, ekonomik zorluklar yaşayan kadınların barınma ihtiyaçlarının acilen karşılanmasını, ekonomik bağımsızlığını kazanması için güvenceli iş imkânı sağlanmasını ve çocuklu olanların kreş talebinin karşılanmasını talep ediyoruz.

Erkek egemen devletten, iktidardan ve erkeklerden alacaklıyız! Hakkımız olanı ve daha fazlasını talep etmek, almak için kadınları mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.

https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSfZywBu_5pwnI5NHWche9pGfBG9_nuM_5kM0qzxDhGXoExbrw/viewform?vc=0&c=0&w=1

en_GB