elyazmalari.com/2019/05/19/dunya-genelinde-yukselen-kadin-hareketi/

2016-2018 yılları belirli bölgelerde öne çıkan fakat bütün dünyayı saran kadın mücadelelerinin hızla yükseldiği yıllar oldu. 2019’da bu süreç devam ediyor. İspanya, Almanya, İtalya gibi ülkeler 8 Mart’a yine kadın grevleriyle girdiler. İsviçre’de Haziran ayına, 1991’den bu yana en güçlü Kadın Grevi örgütleniyor.

Kadınlar kadın cinayetlerine, kürtaj yasaklarına, ucuz ve güvencesiz işçiliğe, kötü çalışma koşullarına, şiddete, ayrımcılığa karşı sürekli sokaklardaydı. Elbette bunun bir sebebi; kriz halinde olan kapitalizmin, neo-liberal politikaların ataerkil ilişkilerle bütünlüklü bir şekilde kadın bedeni ve emeğine yönelik oldukça yoğun bir saldırı içerisinde olması… Bir diğer sebebi; erkek egemenliğinin kapitalizmden de ayrı bir dinamik olarak, sürekli derinleşmesi, yayılması ve kadın bedenine ve emeğine dönük kendisine özgün baskı biçimlerini arttırması. Diğer bir sebebi ise; kadınların erkek egemenliğine ve onu destekleyen, yeniden üreten her türlü sisteme karşı başlattığı savaşı sonuçlandırmak ısrarında olmalarıdır.

Önümüzde sisli bir yol

Kadınlar; katlanılamaz iş koşulları (güvencesizlik, düşük ücretler, esnek çalışma saatleri…) ücretsiz görünmeyen emeğin yoğunlaşması (emek yeniden üretim süreçlerinin yoğunlaşması) her gün öldürüldüğü, tecavüze uğradığı, şiddete maruz kaldığı, nefes alamadığı bir dünya gerçekliğinden kopuşmak ve bu gerçekliği tersine çevirmek için, ısrarın, cüretin, cesaretin ve iradenin sınırlarında dolaşmaktalar.

Özellikle yirminci yüz yılın son çeyreğinde yükselen kadın direnişlerinin birçoğunda, yine özellikle sonraki kuşakların hayatında önemli etkileri olan kazanımlar elde edilmişti. 2016’nın başlarından beri süregiden direnişlerin de bu etkiyi yakalayacağını şimdiden hesap edebiliriz. Elbette kadın direnişlerinin artıyor ve yayılıyor olması, bu direnişlerin illaki bir sonuca veya kazanıma ulaşacağı anlamını taşımıyor. Direnişler karşısında kendi engelleyici ve baskıcı politikalarını devreye sokacak olan baş belası ikili sistem (Ataerkil Kapitalizm) bir kenara; sadece Feminizmler arasındaki ayrışmalar ve sınıf mücadeleleri içerisindeki tartışmalar bile bu direnişlerin sürdürülmesini ve yayılmasını engelleyebiliyor. 

Bu yüzden dünya çapında gerçekleşen bu eylemlerde açığa çıkan olumlu pratikler, zaaflar ve eksikler üzerine; hem tarihsel deneyimlerin ışığı altında hem de bugün ki deneyimleri tarihselleştirebilmek adına gereken tartışmaları yapmak ve onları teorileştirmek elzemdir. Bu gibi pratikler uluslararası örgütlenecek konferanslarla ortaklaştırılabilir de. Amargi Feminizm Tartışmaları 2011-2012 ve bu tartışmaların birer kitapçığa dönüştürülmesi, içerik olarak tam olmasa da metot olarak anlatmaya çalıştığıma bir örnek aslında. Bugünden bazı soruları sormak ve cevaplayabilmek için adım atmak gerekiyor. Şimdiye kadar yükselen bir ivme gösteren bu hareketi “nereye taşıyacağız, nasıl taşıyacağız”. Aslında bu sorular gündeliğimizin hayhuyunda salınıp duruyor.

Ya kendimizi bu salınımın kollarına bırakıp, bugün var olan etki alanıyla kendimizi sınırlar, kazanımların yeterliliğinde avunmayı tercih ederiz; ya da bu sorularla birlikte gelen tartışmalara gereken önemi vereceğiz. Ben kendi üslubumla bu soruların etrafında dönmeye çalıştım. Çünkü dünyadaki kadınların büyük çoğunluğu için net olan bir şey varsa o da, artık bu dünyanın yaşanılabilir bir yer olmadığı. Bu minvalde direnişlerin ortaklaşmasının ve ısrarla sürdürülmesinin ise kadın özgürlüğünde tarihsel bir dönemin kapılarını aralayacağına inanıyorum. 

Yükselen Kadın Direnişlerinin Arjantin, İzlanda Ve İspanya Örneklerinde İncelenmesi

2016 sonbaharında bir dalga halinde dünyanın dört bir yanına yayılarak yükselen kadın direnişlerinin bir haritasını çıkarmak, direnişlerde açığa çıkan talepleri incelemek ve bunu kronolojik olarak yapmak bizi daha doğru çıkarımlara götürecektir.

2016 yılının kadın eylemlerinde fitili, Polonyalı kadınların 3 Ekim günü kürtaj yasaklarına karşı 1 günlük greve gitmeleri çaktı. Polonya’da kadınlar Kürtaj hakkı için “Kara Pazartesi” eylemlerini başlattı. Her pazartesi siyah giyinen kadınlar daha sonra 60 şehirde 6 milyon kadının katıldığı, bir gün boyunca ev ve iş yerlerindeki bütün işlerini durdurdukları bir grev örgütlediler. Benzeri bir eylem İrlanda da ve Polonya’yı örnek alan Güney Kore’de de gerçekleşti.  İşçi, ev emekçisi, öğrenci, yaşlı, genç binlerce kadın yasaklara karşı büyük bir “Kadın Grevi” örgütledi. Kadınlar bedenleriyle ilgili tek karar merciinin kendileri olduğunu, kürtaj yasakları dışında da bedenlerine dönük yapılan hiçbir müdahaleyi kabul etmeyeceklerini Polonyalı erkek yetkililer nezdinde bütün dünya erkeklerine duyurmuş oldu.

“Ni Uno Menos” sloganı etrafında birleştikleri kadın platformuyla birlikte, liseli genç bir kadının tecavüze uğrayıp öldürülmesinin ardından, ülkede sürekli artan tecavüz ve cinayet eylemlerine karşı on binlerce kadınla günlerce süren eylemler örgütleyen Arjantinli kadınlar, Polonya’da örgütlenen “Kadın Grevi” fikrinden nasıl etkilendiklerini şöyle anlatıyorlar: 

“Yeni bir feminist mücadeleler çağının başlangıcını işaret eden radikal bir eylem olarak kadın grevi fikri, en az yüz yıldır, örgütlü kadınların kolektif tahayyülünde. Arjantin’de Ni Una Menos hareketinin başlangıcından bu yana, kadınlar olarak grev yapmamızın nasıl bir anlama gelebileceğine, ve bunun (…) feminist siyasetin tarihini nasıl değiştirebileceğine dair hayaller kuruyoruz ve de espriler yapıyoruz. Kolektifin katılımcıları arasındaki bu sohbetler tam olarak üç yıl önce başladı; ilk baştaki fikir bir sanat eserinin eskizi gibiydi. Fikir hayal olarak kaldı -ta ki Polonyalı kadınlar kürtajı yasaklayacak bir yasa teklifine karşı 3 Ekim 2016’da greve gidene kadar. O an, bizim hayalimiz biçim kazanmaya başladı ve taşıdığı potansiyelin ne kadar büyük olduğunu gördük.(…) Grev fikri hızla yayıldı ve beş gün içinde, 19 Ekim 2016’da ilk Arjantin Kadın Grevi’ni örgütledik. Bir saat boyunca iş bıraktık ve Arjantin ve Latin Amerika’nın pek çok yerinde (ayrıca New York kentinde) sokağa çıktık. O kritik gün, Latin Amerika feminizm tarihinde bir dönüm noktası oldu. İlk ülke çapındaki grevden sonra, hareketimizin enternasyonalist doğası gereği küresel ağda bir hamle başlattık, ve 8 Mart 2017’de ilk Uluslararası Kadın Grevi çağrısını yaptık; buna 60 ülkeden kadınlar katıldı. Bütün Latin Amerika greve dahil oldu ve devrimlerimizin tarihinde bu belirleyici bir an haline geldi, özellikle de bölgemiz halihazırda yüksek dozlu neoliberalizmin adeta laboratuvarı haline geldiği için…”

Her 18 saatte bir kadının öldürüldüğü Arjantin’de kadınlar yaşam standartlarını ikincilleştiren her türlü ayrımcı politikaya dönük isyanlarını sokağa taşıdılar.  Taleplerinden bazıları: Eşit işe eşit ücret, güvenceli çalışma, bakım emeğinin paylaşılması, kadın meclislerinin kurulması, ücretsiz kürtaj hakkının kazanılması, kadın cinayetlerinin ağır cezalar alması.

Kadın eylemleri tarihin hiçbir noktasında bu kadar birbirinden haberdar ve etkilenerek gerçekleşmemiştir herhalde. 2000’li yıllarda gerçekleşen Dünya Kadın Yürüyüşleri, 2013 yılında “Bir Milyon Kadın Ayaklanıyor” eylemleri bugünün ayak sesleri gibiymiş.

Latin Amerika’da bir dalga halinde yayılan bu direnişler; Meksika’da kadın cinayetlerine ve ucuz işçiliğe; Şili, Dominik Cumhuriyeti ve Honduras’ta kürtaj yasaklarına; yine Şili’de üniversiteli genç kadınları tacizlere karşı sokaklara çıkardı. Paraguay, Peru, Brezilya, Şili,  Ekvador, Bolivya, Uruguay,  Guatemala, Kolombiya, Brezilya ve Meksika’da Arjantin’le eş zamanlı eylemler yapıldı.

Latin Amerika’yı saran bu direnişlerin ortak özelliği, beden politikalarından başlayıp emek politikalarına doğru genişleyen taleplerle birlikte bir çığ gibi yayılması. Peki tarihteki işçi kadınların grevlerinden farklı olarak; kadınları, ücretli işçilik dışında, ücretsiz ve görünmeyen emek yeniden üretim süreçleri ve kadına yönelik her türlü ayrımcılık için sokağa çıkaran “Kadın Grevleri” fikri nasıl gündeme geldi.

Bir çok kadının taleplerini ortaklaştırabilen, onları tek bir eylem biçimiyle yan yana getirebilen  “Kadın Grevleri” en görünür şekilde ilk defa İzlanda’da gerçekleştirilmiş. Tarih 24 Ekim 1975; ülkede 25 bin kadın ev ve iş yerlerini terk ediyor. Kadınların ağırlıklı olarak istihdam edildiği sekreterlik, uçaklarda kabin memurluğu, gazetelerde dizgicilik gibi işler durma noktasına geliyor. “Kadınların izin günü/boş günü” olarak adlandırılan grevde ev emekçisi kadınlar çocuklarını evde erkeklere bıraktıkları için erkekler çocuklarını iş yerlerine götürmek zorunda kalıyor ve bu aynı gün onlar için hem çocuk ve ev bakımı hem de iş yükü nedeniyle “Bitmeyen Cuma” olarak tarihe geçiyor. Bir yıl sonra “İzlanda Cinsiyet Eşitliği Konseyi” kurulması ve iş yerlerinde, okullarda cinsiyet ayrımcılığının yasaklanması, cinsiyet eşitliği yasasının onaylanması ise kadınların büyük bir başarısı.

Elbette İzlandalı kadınlar kendilerini bu tarz yasal kazanımlarla sınırlandırmayıp gerçek bir cinsiyet eşitliği ve özgür bir İzlanda için yıllarca mücadelelerine devam etmişler. 24 Ekim 2016 gününe geldiklerinde bir önemli eylem daha gerçekleştirdiler. “Eşit işe eşit ücret” için binlerce kadın yeniden iş bıraktı. Ertesi yıl “Eşit işe eşit ücret” yasalaştı. İzlanda’da hem kamu hem de özel sektördeki işverenlerden, “cinsiyet, etnik köken, cinsel yönelim ya da milliyete” bakılmaksızın “eşit işe eşit ücret” ödemelerini bir sertifikayla kanıtlamalarını zorunlu kılan yasayı geçirdiler.

“Kadın Grevi” eylemlerin İspanya’daki örnekleri ise gerçekten bütün dünyayı sarsacak cinsten… İspanya  örgütlenme biçimiyle de birlikte çok deneyimi beraberinde hayatımıza soktu. 2018 ve 2019 8 Mart’larında grevler 6 milyona yakın insanın katılımıyla, İspanya’da değişimin kaldıracı görevini üstleniyor.

İspanya “Kadın Grevlerinin” öğrettikleri

İspanya özellikle iş yerlerinde ve evin içerisinde kadın erkek eşitsizliğinin en çok öne çıktığı ülkelerden biri. Her ay en az dört kadın erkekler tarafından öldürülüyor. Kadınlar ev içerisinde ücretsiz, ev dışında düşük ücretli çalışmaya artık isyan ettiklerini söylüyorlar. Eğitimin içeriği de oldukça cinsiyetçi. Kadına ve erkeğe toplumun yüklediği belirli roller var. Bu roller eğitim sisteminde de devam ettiriliyor.

İspanya’da kadınlar 2014 yılından beri öne çıkan bir mücadelenin içerisindeler. 2014 yılında İspanya’da Kürtaj tamamen yasaklanmak istenmişti. Kadınlar ilk en güçlü toplu gösterilerini uzun yıllardan sonra bu yasaya karşı yaptı. Ve yasayı geri çektirdiler.

8 Mart 2018’de yapılan grev ise bu güne kadar yükselen kadın mücadelesinin zirvelerde gezindiği eylemlik oldu. 6, 8 milyon arasında ev emekçisi, işçi, öğrenci, milyonlarca kadının ve erkeğin katıldığı bu grev feminist kadınların öncülüğünde gerçekleşti. Dünya Kadınlar Günü’nde gerçekleşen grev, çok sayıda sendika tarafından kadınların ısrarlı duruşu sayesinde desteklendi/desteklenmek zorunda kaldı, ülke sınırları içinde yaklaşık 120 farklı noktada eylem gerçekleştirildi. Gerçekleşen eylemlerde “Biz durursak dünya durur, kadın olmadan devrim olmaz” sloganı öne çıktı.

Talepleri cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi, cinsel ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve eşit işe eşit ücret, kadına yönelik şiddete karşı önlemlerin arttırılması, ev içi görünmeyen emeğin kadın işi olmaktan çıkarılması

Eylemlerde Açığa Çıkan Ortak Talepler

Kürtaj yasaklarına karşı “benim bedenim, benim kararım” politikası bütün dünyada öne çıkan ortak politik duruş haline geldi.  Ataerkinin kadın bedeni üzerindeki tahakkümünün en belirgin hali; kadının doğurganlığının kontrol edilmesinde açığa çıkar. Erkeğin kadın bedeni üzerinde hegemonya kurabilmesi için onun doğurganlığını denetlemesi altın kuraldır. Bir politika olarak kürtajın yasaklanmasının arka planında erkek egemenliğinin garanti altına alınması yatmaktadır. Özellikle şimdilerde kürtaj yasaklarının nüfus yoğunluğu az Avrupa ülkelerinde karşımıza çıkmasının başka bir nedeni daha var. O da kapitalizmin ucuz iş gücü ihtiyacı. Daha fazla iş gücüne ihtiyaç duyan kapitalizmin, kadının doğurganlığını planlamak adına kürtajı zorlaştırması veya yasaklamasına karşı çıkmak, sadece daha fazla veya hiç çocuk sahibi olmak istemeyen kadınların problemi değil. Bedeni ile ilgili kararları kendisi vermek isteyen bütün kadınların ortak problemi.

Eşit işe, eşit ücret talebi; “kadın” iş gücünün, asıl iş gücü “erkeğin” yedeği olarak temellendiği Ataerkil Kapitalizmde, kadınların ucuz işçilik koşullarına zorunlu kılınmasının karşısında bütün dünya kadınlarını ortaklaştırabilecek en önemli taleplerdendir. Çünkü dünyanın bir çok yerinde bu kural vaz geçilmezdir. Kadınlar hep daha ucuza çalıştırılırlar. Elbette bu talep, etrafında örülecek mücadelenin politik sınırları genişletilmediği müddetçe içerik olarak yetersizliğe mahkumdur. Gerçek bir Kapitalizm eleştirisi yapılmadan, dayatılan bu yedek iş gücü pozisyonundan kurtulmak mümkün değildir. Burada her şeyden önce Ataerki ve Kapitalizm arasında yakalanmış mükemmel uyumun bir sonucu mevcuttur.

Ücret eşitsizliği uygulamalarının hala daha, kadın hakları konusunda Doğuya göre “oldukça ileride” olan Batıda varlığını sürdürmesinin bir nedeni var elbette: En ileri kapitalistleşen ülkelerde bile ataerkinin erkeğe verdiği inisiyatifin kullanılmasındaki çıkarlar. Eşitlik burada burjuva devrimlerinden sonra erkekler arasına sıkışmış bir soyut kavram olarak kalıyor. Avrupa’da kadınların mücadeleleri sonucu kazanılmış hakların yarattığı bir eşitlik ve özgürlük illüzyonu olsa bile, üstü örtük erkek egemenliği her an başını örtünün altından çıkarmaya hazır bekliyor. Özellikle kapitalin ve erkeklerin çıkarları söz konusu olduğunda.

Güvencesizlik, ucuz işçilik, esneklik, taşeronlaşma gibi kavramlar ise daha geç kapitalistleşmiş ülkelerde kadınların iş pazarında karşılaştığı ağır çalışma koşullarını anlatıyor. Tüm bu neo-liberal politikalar bütün işçi sınıfı üzerinde uygulansa da; kadın işçiler için “doğal” çalışma koşullarıymış gibi dayatılıyor. Bu da neoliberalizmin ataerkil ilişkileri nasıl kullandığı ve kışkırttığının bir göstergesi. Bu “doğal” çalışma koşulları Avrupa ülkelerinde özellikle göçmen kadınları, fakat Türkiye gibi ülkelerde iş hayatındaki bütün kadınları kademeli bir şekilde içerisine hapsediyor.

Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzler karşısında yükselen direnişlerin coğrafyalarında ise kadınlar hayatta kalabilmek için çabalıyorlar. Her gün onlarca kadının öldürüldüğü bir ülkede öncelikle hayatta kalabilmek için mücadele edersiniz. Dolayısıyla en acil talebiniz “yaşam” talebi olarak öne çıkar. Karşısında gösterdiğiniz direniş de “öz savunma” olarak. Ortadoğu, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın belirli ülkelerinde bir yılda yüzlerce kadının öldürülmesi, on binlerce kadının tecavüze uğraması, yüz binlerce kadının şiddete maruz kalması karşısında kadınlar, devletler, sermaye ve erkek iş birliği içerisinde hayata geçirilen beden politikalarına karşı mücadeleyi önceliyorlar. Fakat bu her karış toprağı hala erkek egemenliği altında olan dünyada yaşayan kadınların ortaklaştıran en önemli gündemlerden biri olmayı sürdürüyor. Kadınlar hala toplu veya tek tek katlediliyor.

Kadınlar için yaşamsal olarak acil olan neyse ona göre farklılaşan ve ortaklaşan talepler, dünyanın iki ayrı ucunda yaşayan kadınları bile birbirine yaklaştırabiliyor. Üstelik bu talepleri açığa çıkaran baskıların kaynağı bir oldu mu mücadele yöntemlerinde de oldukça ortak yönler açığa çıkabiliyor. Elbette farklılıklarımız da bizi ayıran veya ayrıştıran bir şeye dönüşmek zorunda değil. Halihazırda hiç kimse bugün İsviçre’de ve Türkiye’de kadınların aynı derecede erkek egemenliğine maruz kaldığını iddia edemez. Ama aynı zamanda hiç kimse İsviçre’de yaşayan  kadınların yukarıda bahsettiğimiz sorunlardan tamamen bağımsız olduğunu da. Tam da bu yüzden Arjantin’e özgü bir eylem modeli Almanya’daki kadınlar için bir örnek olabiliyor. Ya da IŞİD’e karşı kadınların silahlı direnişi, her gün öldürülme korkusuyla sokaklara çıkan Türkiye’deki bir kadın için “öz savunma” taktiğine dönüşebiliyor.( Bu cümle çıkabilir) İspanya İzlanda’dan örnek aldığı “Kadın Grevi” ile yaklaşık 8 milyon kadını bir araya getirebilirken; Arjantin’li kadınlar Polonya’daki kadınlardan aldığı cesaretle uluslararası bir kadın grevi çağrısı yapabiliyor.

(1) Bkz. Eds: E.Özdemir ve S.Bayraktar, Amargi Feminizm Tartışmaları (İstanbul: Amargi Yayınları, 2012).

(2) Bkz. http://gazetekarinca.com/2016/10/polonyada-kurtaj-yasagina-karsi-kadinlar-kazandi, En son 24 Ağustos 2018 tarihinde erişildi.

(3) Ni Uno Menos; Arjantin’de 3 Haziran 2016 da bir çok kadın örgütünün bir araya gelerek kurduğu bağımsız kadın örgütlenmesi platformu. Daha fazla bilgi için Bkz. Arjantin’de Yükselen Kadın Direnişleri, Feminerva, Haziran, 2017, 8-9.

(4) Cecilia Palemiro, “The Strike as Our Revolutionary Time”, versobooks.com, 7 Mart 2018, https://www.versobooks.com/blogs/3670-the-strike-as-our-revolutionary-time.

(5) Bkz. http://isyandan.org/diger/kara-carsamba-latin-amerikada-kadin-eylemleri/, En son 24 Ağustos 2018 tarihinde erişildi.

(6) Bkz. https://www.theguardian.com/world/2005/oct/18/gender.uk, En son 20 Ağustos 2018 tarihinde erişildi.

(7) Bkz. https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/184410-izlandali-kadinlar-kazandi-sirketlere-esit-ise-esit-ucret-sertifikasi-zorunlulugu, En son 20 Ağustos 2018 tarihinde erişildi.

en_GB