https://gercegingunlugu.blogspot.com/2020/03/federici-kadnlar-icin-evden-ckmak.html
Silvia Federici, Katalunya merkezli Justícia Global dergisi ile kadın emeği, kadınların ayrı örgütlenme hakkı ve sebepleri, ev içi emek vb. konulara dair bir söyleşi gerçekleştirdi. Federici söyleşide; taşıyıcı annelik, seks işçiliği gibi tartışmalı konular üzerinde de duruyor.
– Feminizm, her zamankinden daha fazla sokakları doldurmakta ve söylemini siyasi gündeme ve medyanın gündemine yerleştirmekte. 2018 ve 2019 yıllarında tüm dünyada gerçekleşen feminist grevler hareketin tarihteki en kitlesel eylemleri oldu. Bunu nasıl okuyorsunuz?
Grevlerden mutlu oldum, neden mi? Buna dair düşünmemiz önemli, çünkü erkek çalışanlar hiçbir zaman bir şey talep etmeksizin greve gitmezler. Kadınların, taleplerinin karşılandığı bir program oluşturmalarını isterim.
– Öyle değil mi?
İstenen çok fazla şey var. Kadın grevi erkeklerinkinden farklı olmalı, çünkü omuzlarında çok fazla yeniden üretim yükü var. Ele alınacak zorluklardan birinin farklı yöntemlerle greve gidilmesi ve taleplerde bulunulması, sadece protesto grevi olmaması olduğunu düşünüyorum. Feminist hareket şu anda programa dair, üstünde uzlaştığımız noktalar neler olduğu ve bunlardan hangilerinin bizi birleştireceğine dair bir tartışmaya başlamış durumda.
– Bu greve dair yeterli teorik çaba olmadığını ve somut taleplerin masaya koyulmadığını düşünüyor musunuz?
Hem evet hem hayır. En spesifik olanları hangileri?
– Yöneticilerin bakım hizmeti sektöründe düzgün çalışma koşullarını temin etmeleri, toplumsal cinsiyet eğitimi, kürtajın bir hak olarak tanınması, kadınlarla çalışan hukuk personellerinin feminist eğitim alması ya da ücret uçurumunun kapanması gibi talepler.
Feministlerin, bu rahatsızlıkları masaya koymalarının üzerinden 40 yıl geçti. Bugün büyük bir kriz var ve daha somut şeyleri tartışmaya başlamanın zamanıdır. Ücret farkı ve emek piyasasında eşitlik tabii ki önemli, fakat biz her zaman buna odaklanıyoruz ve iş bundan ibaret değil. Yeni şeyler görürsem mutlu olacağım.
– 70’lerin başında, temel olarak kadının yeniden üretim işinin ya da bakım işinin varlığını kabul eden bir maaşın gerekliliği talebinde olan uluslararası ev içi emek için ücret kampanyasını başlattınız.
Bunu talep ettik, çünkü kadınların, kişisel hizmet olmayan bütün işleri ücret almaksızın yaptıklarını analiz ettik; bu, büyük sermayeye fayda sağlayan bir iş: kadın yeniden üretir; yani meta olan üreticileri üretir. Ancak bu işe ücret verilmez ki bu da kadını erkeğe bağımlı kılar; bağımlılık ve eşitsizlik de yeni bir yoksulluk durumunu ve kadının işine dair cehaleti yaratır. Ücret talebi, kadınların bir miktar özerklik için iki iş yapmaya zorlandıkları ve iki iş yapmak istemezlerse hâlihazırda yaptıkları iş üzerinden kendilerini desteklemeye başlayabilecekleri fikrine bir alternatif olarak kadın emeğini görünür kılmanın ve ücretsiz iş yapmayı reddetmenin bir yoludur. Kadının özerkliği, ev dışında çalışabilme talebiyle elde edilemez.
– Çocuk bakımı ve ev işi de iştir.
Kesinlikle. Bu, sevdiğimizden yaptığımız bir iş değil. Bu nedenle harekete geçmeye karar verdik; bu bir talep değildi; bu, ev işinin doğallaştırıldığı ve iş olarak tanınmadığı bütün bir düzeni yıkmaktı. Kadınlara daha çok fırsat vereceğimizi söylemekti: evin dışında çalışmak istiyorlarsa tamam; ancak evden çıkmaya cesaret edersek bunu elimizde hiçbir şey olmadan değil, daha fazla güç ile yapalım. Çünkü evden çıktığımızda ev işini de yapmaya devam ediyoruz; fabrikaya girdiğimiz anda ortadan kaybolmuyor. Bunun üzerine, zaten yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz şeyin karşılığını istemeye başladık.
– Bu aylarda merkeze alınan taleplerden biri bakıma dair. Ancak feminizmin yükselişi ve yarattığı hareketle, Me Too gibi söylemlerle, feminist grevlerle ya da Arjantinli kadınların kürtaj hakkı mücadelesiyle sokakları teslim alması, kurumların içinde ve dışında, talepleri geri planda bırakabilecek cinsiyetçi ve şiddet içeren tepkilerle karşılanmakta.
Kapitalist sistemde iki yönelim var. Bir tarafta, kadını eve kilitlemek ve geleneksel rolleri yeniden tesis etmek isteyen aşırı sağ kapitalizm var. Ama diğer tarafta ise kadınları her türlü işte çarka entegre etmek istediğinden onların evden çıkmalarına methiyeler düzen Hillary Clinton ve Barack Obama gibi politikacılar var. Ancak biz bu entegrasyonun nasıl olduğunu, emek dünyasının alt ölçeklerinde olduğunu gördük. Kapitalizm, kadınların her yerde sömürebilecekleri ideal işçi olduklarını keşfetti; bakış bu. Zira, kadınların evlerinden ayrılmalarını öven bir kapitalizm çeşidi var. Bu nedenle, tek bir kapitalist politika yok: her ikisi de baskıcı fakat farklı yöntemlerle. Bu söylemlerin sadece sağ kesim tarafından desteklendiğini düşünürken dikkatli olmalıyız; bu aynı zamanda liberal kapitalizmin de söylemi.
– Aslında bu, esaslarını sorgulamaksızın erkek ve kadınların bu alanda eşit olduğunu iddia eden liberal kapitalizmin teorileriyle de bağlantılı.
Hiçbir şeyi değiştirmeden. Kadının, emek piyasasında erkekle daha eşit olduğu şekilde daha fazla üretmesi, hiçbir şeyin değişmediği bir toplumda aynı olanaklara sahip olması amacında olan bir feminizm var. Bu, liberal feminizm ya da benim isimlendirdiğim şekliyle devlet feminizminin tasarımı, çünkü bu Birleşmiş Milletler tarafından, büyük devletler tarafından uydurulmuştur.
– İlk söylediğiniz, yani kadının geleneksel rolüne dönmesini savunan, günümüz politik şartlarında yükselişte olan aşırı sağ partiler tarafından benimseniyor.
Bu kadının güçlenmesine yönelik bir tepkiyken aynı zamanda bir provokasyon: bu tez, kadınların kurtuluşu söyleminin, evden ayrılmanın, berbat işleri tercih etmek demek olduğunu bilen birçok proleter kadın için çekici olmadığı gerçeğini istismar ediyor. Çoğu zaman kadınların kurtuluşuna methiyeler düzmek yalandan ibarettir, çünkü dışarıda çalışanların çoğu için, çalıştıkları iş vasıtasıyla özerkliğe erişmek çok zordur. Peki neden? İstikrarsızlık ve emek piyasasının koşulları, düşük ücretler, fayda eksikliği, kreşe ödeme yapma gerekliliği… Nihayetinde, çalışma paraya mal olur ve çoğu kadın ev dışında bir işe sahip olmakla kendini kurtulmuş hissetmez.
– Bu bakış kadınları zorluyor mu?
Bilinçlerine hitap ediyor. Çalıma yoluyla elde edilen kurtuluş üzerinden feminizm övgüsünün kendileri için manipülasyondan ibaret olduğu birçok kadın var. Küresel ölçekte; farklı, özerk ya da gidişatını kendi kendinin tayin ettiği bir yaşamı elde etmesini sağlayacak yaratıcı işlere başvuran kadınların oranı çok az. Çoğunluğu, çok düşük ücretler karşılığında gün boyu çalışıyor ve kazandıkları kendilerine yetmiyor. ABD’de, ev dışında çalışan kadınların çoğu, kazandıkları kendilerini geçindirmeye yetmediğinden maaşları kadar borçlanıyor. Ucuz kadın emeğinden milyonlarca dolar kazanılıyor ve bu kadınlar antidepresan kullanıyor çünkü yoğun çalışılan bir günün sonunda düşünmeye dalıyorlar ve emekli olma umutları yok. Sağın, bu mutsuzluğu istismar ettiğini düşünüyorum.
– Peki sol? Özerk örgütlenmenin, sınıf mücadelesini atomize edebileceği argümanıyla feminist hareketi eleştiren kesimler mevcut.
Evet, bu tez varlığını sürdürüyor ve komik. Kadınların, işçi sınıfını böldüğü düşünmek, sınıfın zaten bölünmüş olduğunu görmemek demektir. Dahası, bölen biz değil, kadınların eşitsiz koşullarda olduğunu ve bağımlılık haliyle yaşamaya zorlandığını reddedenlerdir. Feminist hareket neden kendini erkeklerden ayrıştırdı? Çünkü biz sadece, “Lütfen arkadaşlar, sadece Vietnam hakkında değil, kadınların koşulları hakkında da konuşalım” diyorduk. Bu asla önemli olmadı; her zaman alaya alındı, her zaman hor görüldü ve sonunda kadınlar öfkelenerek bu alanları terk etti.
– Bu kopuşu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapabilecekleri en iyi şey buydu, çünkü ancak karma örgütü terk ettikten sonra kadın sömürüsünün özel biçimini analiz etmeye ve ücretsiz emeğin tamamını kullanarak sermayenin nasıl arttığını anlamaya başladılar. Özerk bir alan olmaksızın, kadın bölümü bir yığın olurdu. Karmalıktan kopuş, emeğin ne olduğu kavrayışının yanı sıra ücretin ve aynı zamanda hiyerarşiler ve farklılıkların birikimi olan kapitalist birikimin ne olduğu kavrayışını değiştirdi. Meslektaşlarınızla cinsellik ve menopoz hakkında konuştuğunuzu düşünebiliyor musunuz? Kadınların çalışmalarına dair bile konuşamazsın! Cinsellik, çocuklar, ebeveynlik, egemenlik hakkında konuştuğunuzu düşünün… Seninle alay ederler. Bu nedenle, bölünmüş olduğumuzu söylediklerinde büyük bir küçümsenme hissediyorum.
– Şu anda, dekolonyal bakış açısının çok görünür olduğu bir kesişimsel feminizmin örülmesi ihtiyacından epey bahsediyoruz.
Bana göre, bu bakış açısı 1970’lerde de çok görünürdü; bu bir yenilik değil. ABD’de bunu haklı çıkaran Afro-Amerikan benzerlerimiz vardı ve bütün beyaz kadınların bunu reddettiği doğru değil. Çoğunlukla umursamadığımız düşüncesini hafifletmeliyiz. Kapitalizme, soyut bir evrensel özne perspektifinden bakılamayacağını her azman vurguladım ve bu, kadınlar için de doğru. Soyut bir siyah birey olmadığı gibi soyut bir genel kadın da yok. Afrika’ya gittiğinizde egemenler siyahtır. Örneğin Nijerya’ya gittiğinizde yönetici sınıfın parçası olan kadınlar vardır. Bu sebeple, kimden bahsettiğimizi söylemek her zaman gereklidir.
– Fakat kadınlar arasında ortak paydalar var.
Tabii ki. Söz konusu kadınlar olunca bunu sadece biyolojik olarak yapmıyoruz –arkasında bütün bir mücadele öyküsü var. Ancak aralarında büyük farklılıklar mevcut –köylü kadınlar, entelektüel kadınlar, ev kadınları ve en önemlisi, sömürgeleştirilmiş bir dünyadan gelen kadınlar var. Bazıları kapitalist sistemi destekliyor, bundan fayda sağlıyor ve sermaye sahibi. Bunlar bizim kız kardeşlerimiz değil. Önemli olan şu ki, anti-sömürgeci ve feminist hareketlerle birlikte, kendileriyle sömürülenler arasındaki eşitsizlikler de fark edilmeye başlandı. Bu, söz konusu eşitsizliğin varlığını tanıyan örgütleri aramaya sürükler. Bana göre konunun can alıcı noktası bu.
Hepimizin birleştiği bir örgüt düşüncesinin olmadığını kabullenmeliyiz. Birleşme bir hedef; hâlihazırda başardığımız bir gerçeklik değil. Bu; örgütlenme biçimine, feminist hareketin merkezi bir unsur olarak koyduğu özerklik söylemine anlamını verir. Özerklik, mücadele biçimlerimizi ve bunların içeriğini tanımlayabilme yetimiz anlamına gelir. Bu, siyah kadınlar için de geçerlidir. Tabii ki ortak mücadele anlarımız var fakat kendi örgütsel yapılarına, kendi alanlarına sahipler ve ne yapabileceklerine karar verme gücü istiyorlar.
– Devletin, kadın bedeni ve onun yeniden üretici kapasitesi üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştığı savunuluyor. Şu anda taşıyıcı annelik, kiralık rahimler üzerine bir tartışma hararetle sürüyor. Ne düşünüyorsunuz?
Bu çok moral bozucu. Feminist ya da solcu insanların, insan yaşamının en ölçüsüz metalaştırmasını, insanın satılmasını nasıl savunabildiklerini anlamıyorum. Ve beni hayrete düşüren şey, eşcinsel erkeklerin ebeveyn olmasının önünü açmak için ayağa kalkmaları. Onlara, bir fiyat karşılığında bile bile bir bebek üreteceğini üstü kapalı söyleyen kadınlar var. Bunu satıyorlar ve bunun için sorumluluk alıyorlar. Bu, eşcinsel erkeklere babalık hakkı vermek ile meşrulaştırılamaz. Babalık, mutlak ve ne pahasına olursa olsun alınacak bir hak değildir. Fahişelik gibi konularla hüzünlenen ve sonra taşıyıcı anneliği savunan kadınlar var. Bu bir sevgi işareti değil: bu bir satış, insan eti pazarı! Yapanları ahlak bakımından değerlendirmek istemiyorum ama onları destekleyemem de.
– Şimdi değindiğiniz seks işçiliği tartışması da çok canlı bir tartışma.
Kadınlar her zaman bedenlerini sermayeleri olarak kullanmıştır. Kendinizi geçindirme yetiniz yoksa, emeğinizi ve bedeninizi satarsınız. Ben her zaman kölelik karşıtlarının sadece cinsel sömürüyle değil, her türlü sömürüyle ilgilenmeleri gerektiğini söylerim. Seks işçiliği tabii ki bir sömürü biçimidir, ancak makinelerle çalışma ya da ekonomik çözüm olarak anlaşılır olan evlilikler de öyle değerlendirilebilir. Kaç kadın işini koruyabilmek, kovulmamak ya da çalışma koşullarını iyileştirmek için ücretli istihdamın bir parçası olarak fahişeleşiyor? Bunun ticaret olduğunu söylemek doğru değil: büyük bir toplumsal gerçekliği gizlemektir.
– Bedenlerimiz her zaman bir savaş meydanıdır.
Hiçbir kadın fahişe olmaya karar vermez, tamam, fakat bu sonuç bazen tamamı kötü olan seçimler karşısında ortaya çıkar. Bir sınıf sorunu olarak fahişeliğe karar veren milyonlarca kadın var; çok parası olan bir kadın fahişelik yapmayacaktır veya aksi olursa yapacaktır. Bu sebeple, kadınlara ne yapmaları gerektiğini söylemememiz gerekmiyor; hiçbiri bir şeylerini, ne vajinalarını ne de beyinlerini- satmak zorunda kalmasın diye ihtimallerini genişletmeliyiz.
https://www.elcritic.cat/entrevistes/silvia-federici-el-capitalisme-ha-tingut-grans-beneficis-gracies-al-treball-barat-de-les-dones-46428 adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir.
Bu çeviri 6 Mart 2020 tarihinde Gerçeğin Günlüğü sitesinde yayınlanmıştır.