Bu yazı 31 Ekim 2024 tarihinde ‘El Yazmaları’nda yayınlanmıştır.
Gittikçe derinleşen ekonomik krizin yansımaları her geçen gün katlanarak karşımıza çıkıyor. Emekçi yoksul halk kitleleri arasında yaşam savaşı uzunca bir süredir derinleşirken her ekonomik kriz durumunda olduğu gibi kadınların yoksullaşması da farklı farklı biçimler ve yöntemlerle perçinleniyor.
Kadın yoksulluğu kavramını bir süredir daha sık kullanır olmamızın hayatın ve mücadelenin içerisinde çok somut karşılıkları var. Bir yandan da bu kavramın tarihi oldukça eskiye dayanıyor. 15. yüzyıl sonlarında gerçekleşen “çitleme” yöntemi ile başlayan birikim süreci ile toprağa bağlı köylülerin üretim araçlarından koparılması sonucunda yoksulluk derinleşti. Yoksulluk büyüdükçe sanayi kentlerinin oluşması ile birlikte işçi sınıfın ortaya çıkışı gerçekleşti. Bu süreçte kadınların erkeklere göre sanayi kentlerinde çalışma koşulları daha zordu. İşte tam da bu koşullar karşısında gerçekleşen isyanlarda kadınlar öncü oldu. Kadınların isyanlarının sonucunda ise cadılık suçlamaları ve cadı avları ile ağır bedeller ödendi.
Başta da değindiğimiz gibi kapitalizmin bugüne getirdiği koşullarda kadınların yoksulluğu farklı farklı biçimlerle ve görüntülerle karşımıza çıkıyor. Çünkü kadınlar bir yandan kapitalizm diğer yandan ise patriyarka tarafından sömürülmeye devam ediyor. Patriyarkal Kapitalizm diye teorize ettiğimiz bu ikili sistemin bugünkü krizleri ile birlikte vahşileşerek kadınların yoksulluğunu perçinliyor.
Görünmeyen Ev Emeği
Yoksulluk, bazen ev içi görünmeyen emeğimizin katmerleşmesi bazen de ücretli işte çalışırken karşılaştığımız eşitsizlik biçimleri ile açığa çıkıyor.
Ev içi üzerimize yıkılan işler ekonomik kriz ile giderek derinleşiyor. İktidarın kutsal aile güzellemeleri, “iyi anne”, “iyi eş” söylemleri kadınların üzerine çok daha büyük ağırlıklar yüklüyor. Kadını hane içine tıkarak tek bir kimliğe hapsolmasına yol açıyor. Kapitalizm ve patriyarka tam da konu ev içi emek olunca birbiri ile uyum sağlıyor ve kadının emeğini görünmez kılıyor. Ekonomik krizin getirdiği yoksullukla evi çekip çevirme işlerinin zorluğu omuzlarımıza biniyor. “Yoktan var eden”, “yemeğini taştan çıkaran” kadın modeli güzellemeleri kadınlara bambaşka bir ekonomik şiddet biçimi olarak yansıyor. Pazara ayrılan bütçeyi ihtiyaçları karşılamak için yetiştirmeye çalışan kadınlar bir yandan da çocuk ve yaşlı bakımının gereksinimlerini, artan yoksullukla birlikte karşılamakta zorlanıyor.
Bu zorlanmaya iktidarın tek çözümü sosyal yardımlar. İstihdamda yer almayan kadınlar sosyal yardım politikaları ile adeta esir alınıyor. Bu sosyal yardım politikaları, aile güzellemeleri ve evlilik teşvikleri ile birleşiyor ve bunun bir yansıması olarak artan evliliklerle karşılaşıyoruz. Evlilikte artışın başka bir görüntüsü ise erken yaşta evlilik…
Ev içindeki sömürü, bir taraftan da neoliberal politikalar ile kadınları “ev ve aile yaşamı ile uyumlu” yani cinsiyet rolleri ile uyumlu, güvencesiz, ucuz iş gücü olmaya zorluyor. Bunun esnek çalışma adı altında evde paketleme işleri yapan kadınlardan, merdiven altı tekstil atölyelerine, temizlik işçiliğinden yaşlı/hasta bakımına bir dizi örneğine hayatın içinde rastlıyoruz. Kadınlar evde kalırken enformel sektörlere, evde çalışma biçimlerine yönlendirilerek ucuz iş gücü olarak değerlendiriliyor. Bu politikalar ile kadınların yaptıkları ise sadece “aile bütçesine katkı” olarak yansıtılarak bir başka değersizleştirme biçimi olarak karşımıza çıkıyor. En son “Şimşek programı” olarak adlandırılan Orta Vadeli Program (OVP), yine bu politikaların başka izdüşümlerini kadınlara sunuyor.
Ayrıca iktidarın son dönemlerde kadınlara yönelik gerçekleştirdiği her hamlenin altındaki ekonomik gerekçeleri görmek ve teşhir etmek gerekiyor. Son dönemde 9. Yargı Paketi ile gündeme gelen soyadında eşitlik hakkına saldırının altında da bu ekonomik gerekçeyi ortaya çıkarmak şart. Aile ile bütünleşen bir kadın modeli tam olarak patriyarka ile kapitalizmin ortaklığının ürünlerinden sadece biri. Kadını erkekle ve aile ile anan, tek başına varlığını yok sayan düzenlemeler ev içi emeğin sömürülmesini aile perdesi ile gizlemekten öte bir şey değil. Elbette bu çok daha başka bir yazının konusu olduğu için şimdilik yalnızca değinmekle yetinelim.
İstihdamda Kadınlar
Ekonomik kriz ile birlikte hane başına düşen gelir azaldıkça ihtiyaçlar artıyor ve evden daha fazla kişinin iş gücüne katılımı zorunlu bir hâl alıyor. Geldiğimiz noktada, ana güç olarak piyasada yer alan erkeklerin yanında bazı ihtiyaçları karşılamak için kadınların ve çocuklarında işgücü olarak yer aldığı bir tablo ile karşılaşıyoruz
Kadınların istihdamda yer alma düzeyinin verileri ise oldukça çarpıcı. Verilere göre. istihdam edilenlerin yüzde 66,5’i erkek olurken sadece yüzde 32,5’i kadınlardan oluşuyor. Tam zamanlı ve işyerlerinde çalışan kadınların ise iş yaşamında eşit işe eşit ücret alamaması, taciz, mobbing gibi farklı şiddet biçimleriyle burun buruna kalması gibi sonuçlar doğuruyor.
Özellikle böylesi kriz koşullarında ücretli işte çalışan kadınların ilk gözden çıkarılan olması da bunun bir sonucu. Son süreçte parça parça ama bir yandan da çok yaygın gerçekleşen işçi direnişlerinin içerisinde kadınların sayısal çoğunluğu bizim için önemli bir veri. Bu konu ile bağlantılı olarak kadınların iş görüşmelerinde bekâr olup olmadığı, çocuk sahibi olmak isteyip istemediği sorulması gibi kadınların hayatları ve bedenleri üzerinde tahakküm kuran şartların patronlar tarafından dile getirilmesi de söz konusu.
Bahsini ettiğimiz verili koşulları ele aldığımızda kapitalizm ve patriyarka iki ayrı sistem olarak tarihsel olarak yan yana gelişlerinde hâlâ pek çok çatışma ve çelişkiyi barındırsa da tüm krizlerine rağmen, aynı zamanda büyük bir uyum içerisinde kadın emeğini sömürmeye devam ediyor. Tam da bu yüzden kadınların mücadelesinin iki yanının olmasının önemi bugün çok daha net bir şekilde kendini gösteriyor. Kadınlar olarak hem patriyarkaya hem de kapitalizme karşı birlikte ve örgütlü bir mücadele dışında bir seçeneğimiz yok. Sosyalist feminizm işte tam da bunun koşulunu ve yolunu bize sunuyor.
Kaynakça
- Caliban ve Cadı / S. Federici
- Mülkiye Dergisi / Ü. Şener
- Cinsiyetler Arası Kazanç / Euro News