Patriyarkal kapitalist sistemin yüzyıllardır değersizleştirmeye, görünmez kılmaya çalıştığı ev içi emek kavramı kadınların sırtına yük olarak yıkılır ve doğallaştırmaya çalıştığı bu sömürü biçimi her kriz anında kendi çıkışı için saldırılarını ikiye katlar. Ekolojik yıkıma ve beraberinde Covid-19 krizine sebep olup bunların sonucunda salgının olduğu her yerde kadına yönelik psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddeti, ev ve bakım emeği yükünü ikiye katladığı gibi.
Neoliberal politikaların yarattığı küresel krizlerden biri olan ekolojik kriz şu an hayatımızın her alanını Koronavirüs olarak bilinen Covid-19 ile meşgul etmiş ve uzun süre de edecek durumda.
Patriyarkal kapitalizmin girdiği yapısal krizin, onun kurtarıcısı olan neoliberal politikaların ekosisteme ve kadınlara yönelik giderek artan çoklu saldırılarına rağmen nasıl çıkışsız bir halde olduğu ve kendi mezarını kazan bir sistem haline geldiği Covid-19 ile tarihsel açıdan kanıtlanmış oldu.
Bu çürümüş politikalar sonucu kadınlaşan yoksulluğun, işsizliğin, göçün pandemi ile artan yıkıcılığı, bir yandan kendine “yeşil kapitalizm” gibi kılıflar bulmaya çalışırken bir yandan da kendini kadının görünmeyen ev içi emeği üzerinden var etmeye çalışıyor.
Türkiye’de 80’lerden bu yana uygulanan neoliberal politikalar ile sosyal devletin sunması gereken sağlık, eğitim ve çocuk bakımı başta olmak üzere yaşlı, hasta bakımı gibi hizmetlerin özelleştirildiğini ve bu hizmetlerin ücretsiz, güvencesiz, esnek bir şekilde özelleştirildiği alanlardan birinin de aile ve ev içi olduğunu görürüz.
Fakat sanki cinsiyetçi iş bölümünün dayatılmadığı ve toplumsal cinsiyet rollerinden azade düşünülen soyut aile ve ev içi alanları, nedense bakım emeği, duygusal emek denince birdenbire somut bir hal alır ve bir cinsiyet belirir.
Patriyarkal kapitalist sistemin yüzyıllardır değersizleştirmeye, görünmez kılmaya çalıştığı ev içi emek kavramı kadınların sırtına yük olarak yıkılır ve doğallaştırmaya çalıştığı bu sömürü biçimi her kriz anında kendi çıkışı için saldırılarını ikiye katlar. Ekolojik yıkıma ve beraberinde Covid-19 krizine sebep olup bunların sonucunda salgının olduğu her yerde kadına yönelik psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddeti, ev ve bakım emeği yükünü ikiye katladığı gibi.
Halihazırda 2 milyona yaklaşan işsiz kadın sayısının Covid-19 krizi ile başlayan işten atmalar sonucunda artacağını ve ücretsiz izne zorlamalar ile toplumu yeniden üreten “kahramanlar” olarak Covid-19’dan korunacakları ama yoksulluktan, açlıktan, şiddetten korunamayacakları evlerine dönmek zorunda bırakılacakları açıktır.
Eve Sığmayan Yoksul, İşsiz, Göçmen Hayatlar: Kadınlar
Sermaye birikimine ve kârların maksimizasyonuna adanmış bir sistem olan kapitalizme neoliberal politikalarla koltuk değneği olan her ülke gibi, Türkiye’nin de uzun süredir içerisinde olduğu ekonomik krizde yoksulluğun, işsizliğin, göçün kadınlaştığını görmekteyiz.
Kriz döneminde artan kadın işsizlik oranı 5 yıl içerisinde yüzde 52 arttı ve 2019 yılında yüzde 16,6’ya (1 milyon 755 bin kişi) yükseldi. 2 milyon 932 bin kadın haftalık 45 saatten fazla çalıştırılırken bu kadınların yüzde 34,4’ü (1 milyon 9 bin) kayıt dışı çalıştırılmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi açıklamasından sonra ise dünyada olduğu gibi Türkiye’de de alınan tedbirler gereği “Evde Kal”, “Hayat Eve Sığar” gibi çağrıların, kadınlar açısından hem sınıfsal hem de cinsiyetçi ayrımları derinleştirdiğine şahit oluyoruz.
Halihazırda 2 milyona yaklaşan işsiz kadın sayısının Covid-19 krizi ile başlayan işten atmalar sonucunda artacağını ve ücretsiz izne zorlamalar ile toplumu yeniden üreten “kahramanlar” olarak Covid-19’dan korunacakları ama yoksulluktan, açlıktan, şiddetten korunamayacakları evlerine dönmek zorunda bırakılacakları açıktır.
Sınırlarda bekletilen, kamplara hapsedilen, kayıt dışı çalışmaya zorlanan göçmen kadınlar için ise “ev” mefhumunun zaten dönülemeyecek bir yer olması gerçeği ve çadırlarda verilen yaşam mücadelesinin anne, kız kardeş, arkadaş, akraba gibi kadın ağlarının bakım emeği ile “Hayatta Kal” çığlığına dönüşmesi, insanlık dışı göçmen politikalarının geldiği yeri göstermektedir.
Patriyarkal kapitalist sistem ile varlığını sürdürmeye çalışan Türkiye’nin 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda 153 ülkenin olduğu listede 130. sırada olduğu düşünülürse, ekonomik krizden ve Covid-19 krizinden çıkma yöntemini kadınların karşılıksız ev ve bakım emeğini daha fazla sömürecek baskı politikalarında arayacağını söyleyebiliriz.
Ev ve Bakım Emeği
Covid-19 krizi boyunca ve sonrasında; yedek iş gücü ordusu olarak görülen kadınların muhafazakâr toplum inşasından da beslenerek emek piyasasından uzakta yani aslında ev ve aile içinde konumlandırılmaya çalışılacağı, emek yoğun işler olan ev ve bakım emeği alanlarına hapsedileceği tehlikesini görmemiz gerekir.
2019 yılında 500 bin kadının ev içi bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrıldığını, 12 milyon kadının ise ev işleri nedeniyle çalışma hayatına giremediğini düşündüğümüz zaman, 18 yıllık AKP iktidarının kadınların sırtına yüklenen bu emek alanlarının kurumsallaşmaması ve toplumsallaşmaması için nasıl çaba gösterdiğini biliyoruz. Giderek kapatılan kamusal çocuk ve hasta gündüz bakım evlerinin yerini özel kurumlar almış, buna bağlı olarak kadın istihdam oranı giderek düşmüştür.
Patriyarkadan aldığı güç ile ev içini, aile biçimlerini şekillendirmeye çalışan her kapitalist devlet tabii ki Covid-19’a karşı milli taarruzun evde kadınlar tarafından karşılıksız yürütülmesini destekleyecektir. Yoksa şu an halkın değil sermayenin hizmetine sunulduğu için dünya genelinde çökme aşamasına gelmiş olan sağlık sistemini ve bakım hizmetlerini nasıl konsolide edebilirler? Dünya genelinde yüzde 70’ni kadınların oluşturduğu sağlık hizmetleri sektörünü ve düşük ücretli-düşük prestijli bakım emeğinin hem maddi hem cinsiyetçi dayanaklarını nasıl sürdürebilirler?
Kadınların karşılıksız ev ve bakım emeğinin temellük altına alınması ve çocuklara, eşe sevgiden büyüklere de saygıdan sunulması gereken hizmetlerin manevi değerler ile görünmez kılınmaya çalışılması, hem patriyarkanın hem de kapitalizmin yeniden üretilmesi açısından önemlidir.
Baba, koca, kardeş, partner fark etmeksizin herhangi birinin haftada bir “yardımcı” olduğu ya da “misafir” gibi dahil olduğu ev ve bakım emeğini özellikle 65 yaş üstü ve 20 yaş altı insanlara getirilen sokağa çıkma yasağından sonra tekrar sorgularsak, Hartmann’ın sözleriyle, “kadınların zamanını hortumlayan kanalizasyon boruları” gibi olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Çocuklarıyla kitap okuma challenge’larından[1] fiziksel mesafeyi koruyarak da olsa yapılan pazar alışverişlerine kadar ev ve bakım emeğine dair her alanda kadınların yoğunluğunu görmek mümkün.
Oxfam 2020 raporuna göre; 15 yaş ve üstü kadınların ücretlendirilmeyen emeğinin parasal değeri yılda en az 10,8 trilyon dolar. Bu rakam küresel teknoloji endüstrisinin 3 katından daha fazla.
Patriyarkal kapitalist sistem ile varlığını sürdürmeye çalışan Türkiye’nin 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda 153 ülkenin olduğu listede 130. sırada olduğu düşünülürse, ekonomik krizden ve Covid-19 krizinden çıkma yöntemini kadınların karşılıksız ev ve bakım emeğini daha fazla sömürecek baskı politikalarında arayacağını söyleyebiliriz.
Bu yüzden Covid-19 ile/sonrası değişen ve yoğunlaşan ev ve bakım emeğini gözeterek güncellenmesine ihtiyaç duyduğumuzu düşündüğüm Küresel Bakım Emeği Uygulaması ( https://www.carecalculator.org/tr/ ) emek-zaman anketleri gibi araçlar cinsiyetçi iş bölümünü, ev ve bakım emeğinin kadınların üzerine yıkılmasını, karşılıksız bırakılmasını görünür kılması ve son yıllarda dünya genelinde yayılan kadın grevlerinde yükselen “Biz Durursak Dünya Durur” şiarının antikapitalist gerçekliğini göstermesi açısından önemli olacaktır.
2016’dan bu yana birçok ülkeye yayılan kadın grevleri ve bu grevlerin özellikle kadın bedenine ve emeğine yönelik sömürüyü teşhir etmesi açısından yarattığı tarihsel önemi, enternasyonal kadın hareketinin Covid-19 krizi ile artacak saldırılara ve sömürü biçimlerine karşı “Böyle Bir Zamanda” ve sonrasında nasıl mücadele edileceğini hatırlatıyor.
“Böyle Bir Zamanda” Kadın Hareketi
“Böyle bir zamanda” diye başlanılan her cümlenin sonunda gelecek olan patriyarkal ve kapitalist vurguyu çok iyi bilen kadınlar, dünyanın her yerinde yükselen kadın hareketinin gücü ve öfkesi ile Covid-19 krizi sürecinde daha yüksek sesle “Evet, Tam Zamanı!” demeye devam ediyorlar.
Evleri, damları, balkonları, bahçeleri eylem alanlarına çeviren kadınlar; zorunlu olmayan sektörlerde çalışan herkese derhal ücretli izin, zorunlu sektörler için saatlerin düşürülmesi ve koşullarının iyileştirilmesi, işten çıkarılanlar için koşulsuz işsizlik maaşı, ücretsiz sağlık hizmetleri ve yaygın test uygulamaları, kadına yönelik şiddeti önleme mekanizmalarının aktif olması ve denetlenmesi, hapishanede, sokakta yaşayan, sınırlarda bekletilen insanlara düzenli bakım hizmetlerinin verilmesi, hijyen ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve temel ihtiyaçların ücretsiz olarak karşılanması gibi talepleri yükselterek aslında yaşama haklarına sahip çıkıyorlar.
Başta Çin’de ve daha sonra virüsün yayılması ile birlikte dünyanın her yerinde artan boşanma oranları, kadınların sırtına yüklenen ev ve bakım emeğinin doğallaştırıldığı ataerkil, heteroseksüel aile yapısına doğrudan ve derin yansımalarını çıplak şekilde gösteriyor.
Erkeklerin kadınların bedeni ve emeği üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküm biçimleri, karantina, izolasyon, kısmi sokağa çıkma ve hareket yasakları koşullarında “Evde Kal” çağrılarının gölgesinde bırakılmak isteniyor.
Dünya genelinde ev içi şiddetin, tacizin, tecavüzün artma tehlikesi ve gerçekliği karşısında kadınların yaşamına kast edilecek her anı ve hareketi önleyecek politikalar, eylemler, dayanışma ağları enternasyonal kadın hareketinin sesine ihtiyaç duyuyor.
2016’dan bu yana birçok ülkeye yayılan kadın grevleri ve bu grevlerin özellikle kadın bedenine ve emeğine yönelik sömürüyü teşhir etmesi açısından yarattığı tarihsel önemi, enternasyonal kadın hareketinin Covid-19 krizi ile artacak saldırılara ve sömürü biçimlerine karşı “Böyle Bir Zamanda” ve sonrasında nasıl mücadele edileceğini hatırlatıyor.
Yararlanılan Kaynaklar
https://www.who.int/hrh/resources/gender_equity-health_workforce_analysis/en/
http://www3.weforum.org/docs/WEF_GGGR_2020.pdf
https://www.genel-is.org.tr/turkiyede-kadin-emegi-raporumuz-yayimlandi,2,21031#.Xo77xcgzbIV
Walby, Sylvia (2016). Patriyarka Kuramı (çev. Hülya Osmanoğlu), Ankara: Dipnot Yayınları.
[1] Meydan okuma.