Mor Dayanışma İzmir İl Meclisi olarak kasım ayında düzenlediğimiz Mor Masa Buluşmaları’nda Prof. Eser Köker ile “Feminist Metodoloji” hakkında konuştuk. Bilginin cinsiyetini ifşa eden kadın çalışmalarının izini sürmek için geçmişe gittik, geleceğe özlemde birleştik. Masamız genişti, farklı iş kollarından, kampüslerden kadınlarla bir araya geldik.
Tarihsel bir izlek içerisinde feminist yöntem
Bu dünyayı nasıl anladığımız ve anlamlandırdığımız, bunun için ürettiğimiz bilgi, bu bilginin yöntemi anlama-anlamlandırma diyalektiği içerisinde belirlenir. Kendimizi politik olarak nereye konumlandırdığımız, bilgiyi ve yöntemini doğrudan etkiler. Yani bilimsel araştırma yöntemi üzerine düşünme meselesi, aslında bir politik aidiyet meselesidir. Bilimsel bilginin hangi yöntemlerle ve nasıl bir bilgi ürettiği sorgulamasını, feminist yöntemin ilk dert edildiği zamanların izinde, 1970’lerde buluyoruz. Sürdüğümüz bu izde, bilimsel bilgi üretiminin akademik ve bilgi biriktirmeyle ilgisi olduğu kadar onu aşan bir yönü olduğunu ve “devrimci bir anın (kesitin)” güçlü bağını görüyoruz. 1970’lerin metodolojisi, 1990’ların epistemolojisi, 2000’lerin yaklaşımları aslında bize hep aynı şey söylüyor: Kadınlar için bilgi biriktirmek mümkündür.
1970’lerin başında ne oldu?
Sermaye sahipleri, işverenler kadınları da ücretli çalışma yaşamına dahil etmeye karar verince 1950’lerden sonra kadınların üniversiteye katılımı muazzam bir şekilde arttı. Örneğin ABD’de özellikle işçi sınıfından kadınların; siyah, kahverengi veya Latin binlerce kadının üniversiteye girdiğini görüyoruz. Üniversiteye giren bu kadınlar, üniversitelerde bilgi üretme işinde cinsiyet farkının ne kadar hiyerarşik bir şekilde örgütlendiğine tanık oluyorlar. Her bilgi kümesi içerisinde kadınların ne kadar dar ve sığ bir şekilde ele alındığını, yorumlandığını görüyorlar. Kadınlığın “orta sınıf, beyaz, ev kadını”ndan ibaretmiş gibi bir örnekleme sıkıştırıldığını, bunun da tesadüfi olmadığını tespit edip bu örneklemdeki kadınlarla ilgili bilginin, tüm kadınlara ait bir bilgi olarak sunulmasına karşı çıkmaya başlıyorlar. Kadınları dışlayan, kadınları görünmez kılan, kadınları geleneksel değerlerin dışında değerlendirmekten aciz üniversitelerin altını oymaya başlıyorlar. 1968 öğrenci hareketi içerisindeki meydan okumalardan biri olan “Üniversiteler kimin için bilgi üretiyor?” sorusu akademide üretilen bilimsel bilginin değişimini zorunlu kılıyor. Özellikle ABD ve İngiltere’deki üniversitelerdeki kadınlar, protestoları genişletirken “bilimsel bilginin kutsallığını” reddediyorlar. İşte, feminist metodolojilerin kökleri bu kutsallığın reddinde filizleniyor.
Feminist metodoloji “pozitif bilgi”nin karşısında
Feminist metodoloji ihtiyacı, kadınların “Bilimin kadını erkeği olmaz.” anlayışına karşı bilim adamlarının cinsiyetsiz olmadığı gibi onların ürettiği bilginin de nötr bir bilgi olamayacağını ileri sürmeleriyle ortaya çıkıyor. Kadınların karşı çıktığı pozitivist/pozitif bilgi, temellerini deney-gözlem-yasa anlayışından alıyor. Doğa ve uygulamalı bilimlerdeki bilgi, pozitif üretilen bilgi olduğu gibi, kapitalist ataerkil ideolojiyi kuran bilimsel çalışmaların zeminidir de. Sürekli gelişen teknolojilerle beraber kapitalist toplumun hegemonik ilişkilerini sürdürmesini mümkün kılan bilgidir. Pozitif; yapan, eden, eyleyen, düzenleyen, kuran bir bilgi üretimidir; bu üretimin anlam dünyası da bize iktidarı işaret eder. İşte kadınlar feminist metodolojiyle tüm bunları, bilgi ve iktidar arasındaki ilişkiyi açığa çıkardılar.
Eleştirel yaklaşımlar ve kadınların tarihe müdahalesi
Bilgi üzerinde iktidar kuran bu anlayışa karşı olanlar, bu anlayışla bilgi üretenler, “Dünyayı yorumlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.” fikrini benimseyen Marksistler gibi dünyayı değiştirmek isteyenler; üniversitelere alınmıyor, üniversitenin dışında tutuluyor. Frankfurt Okulu’nun eleştirel çalışmaları, Marksizm’in dünyayı değiştirme arzusu; üniversitelerdeki kadınlara yaşamı kuşatan bu pozitif bilgiye meydan okuma cesareti veriyor ve kadınlar tarihe müdahale ediyorlar. Bu müdahaleyle bilim tarihinde, bilimsel bilginin ve bilimsel araştırmaların mantığı içinde kadının yok sayıldığını ortaya koyuyorlar. Bu karşı çıkış, farklı ülkelerde farklı disiplinler arası çalışmaların birlikteliğini ortaya çıkardığı gibi, kadınların bilgisinin çok yönlü bir şekilde ele alınması gerekliliğini doğuruyor.
Yani ilk dönemde üniversitelerdeki kadınların karşı çıktığı bilgi türü “bilimsel bilginin nötr, objektif olması, bilimsel bilginin eril aklın alışkanlıklarının, geleneklerinin bilgisi olması”ydı. Bilginin üretilme yönteminde hocalarıyla hemfikir olmayan kadınlar; yeni bir bilgi türüne ve yeni bir bilgi edinme tarzına ihtiyaç duyuyorlar ve “Sizin ürettiğiniz bilgi bilgi değil!” çıkışını yapıyorlar. Kadınlar bu çıkışla bilimsel bilginin üretilme koşullarını değiştiriyorlar. Kapitalizmin ya da kapitalist bilginin insanların ilişkilerini, aralarındaki bağları önemsememesi ve insanların yalnızlaşması sorununu dikkate değer bulmamasına bir tepki olarak iletişim, kadın çalışmaları, çevre çalışmaları gibi çalışma alanları ortaya çıkıyor ve disiplinler arası çalışmalarla yeni bir bilgi üretiminin peşine düşüyorlar.
Bu yeni bilgi üretim yönteminin peşine düşen başta kadınlar ve “öteki”nin bilgisini önemseyenler, farklı disiplinleri bir araya getirerek ortaya koydukları bilgiyle tek bir disiplinin ortaya koyduğu yavan bilgiye karşı çıkıyorlar. Bu yeni bilginin yayınlarda yer edinebilmesi için oldukça zorlu ve inatçı bir çalışma sürdürüyorlar. Kadınlar, erkeklerin yayınlarına sızabilmek için kitapçılık, editörlük, düzeltmenlik yayın işi kollarına girmeye başlıyorlar. Çünkü bilimsel bilginin bilim adamlarının yaptıklarından ve yayınladıklarından ibaret olmadığını göstermek için bilginin üretim aşamasından topluma ulaşmasına kadar tüm uğraklarda kadın çalışanlara ihtiyaç olduğunu biliyorlar.
Kadınlar “araştırmacı-denek” hiyerarşisini yıkıyor
Akademideki kadınlar, bilgi üretimi için seçilen örneklemlerin tüm kadınları temsil etmesine güvenmiyorlar ve sokakla yakın ilişki içinde olmaları sayesinde kadınlık bilgisini ortaya çıkarma iddiasını disiplinler arası çalışmalarıyla ortaya koyuyorlar. Akademik araştırmalarda bir tür devrim olarak nitelendirebileceğimiz “araştırmacı” ile “denek” arasındaki ayrımı reddediyorlar. Denekleri pasif, araştıranları etken gören ikiliği kırarak araştırmalara girişiyorlar. İşte feminist bakış açısı, feminist duruş dediğimiz şey tam olarak bu “kırılma”da ortaya çıkar. Araştırmanın geçerliliği de bu kırılmayla açığa çıkan değerle ortaya çıkıyor.
Feminist bakış açısı, kadınlık bilgisinin çok çeşitli olduğunu açığa çıkarmasının yanı sıra cinsiyetçiliğin nasıl bir yerleşik düzen kurduğunu, nasıl yapısal ve ilişkisel bir hâle geldiğini de anlatıyor.
Nitel araştırmalar
Pozitif bilginin nicel araştırmalarla oluşturulmasına karşı kadın araştırmacılar nitel araştırma yöntemini benimsiyorlar. “Bilgi kimin için üretilecek?” sorusuyla sokakla üniversite arasındaki karşıtlığı yıkan feminist araştırmacılar, yaptıkları görüşmeleri tek yönlü bir bilgi akışı olmaktan çıkarıp interaktif olarak gerçekleştiriyorlar. “Herhangi bir bilginin genellenemeyeceği” fikrini araştırmaların ön kabulu olarak benimsiyorlar.
Nostaljik bir kaçış değil, geleceğe duyulan özlem
Nitel araştırmalarda nitelik, araştırmanın tasarımında başlıyor. Pilot çalışma olarak değerlendirilen ilk çalışmalarda derinlemesine görüşmelerle hem araştırmacının hem de birlikte çalışma yaptıkları kişinin deneyimini ne kadar içerdiğini inceliyorlar. Amaç, kadınlardan salt “evet-hayır” cevaplarını almak değil, kadınlardaki gündelik hayatın bilgisini ortaya çıkarmaktır. Bu yüzden sorular, matbu (basılı) yani anket şeklinde değil. Görüşmelerin yazıya aktarılmasıyla kadın deneyiminin dili yakalandığı gibi kadın bilincinin zemini açığa çıkıyor. Kadınların hayal ve fantezi dünyasının veya gelecek düşlerine ilişkin bilgi, nitel araştırma metinlerinin içine giriyor. “Nasıl” yerine “neden” sorusuyla ilgilenen nitel araştırmalarla kadınlığın farklı direnme biçimlerinin bilgisine ulaşıyoruz. Örneğin kadınların akılsız, az eğitimli oldukları için “pembe dizi” kitapları okumayı tercih ettiği şeklindeki yaygın kanıya karşı İngiliz Kültürel Çalışmaları yaptığı derinlemesine görüşmelerle bize, kadınların gündelik hayatın sıradan ilişkilerinden kurtulmak için bu kitaplara sığındığını söylüyor.
Ezcümle üniversitelerdeki kadınlar, nitel araştırma yöntemleriyle kadınların kendilik halleriyle ya da birey olma halleriyle kurulmuş olan bağı zayıflatan bilgi birikimlerini değiştiriyorlar.
Kadınların tarihi (herstory)
Okuma-yazma bilmeyen işçi kadınların bilincine yönelik ciddi bir bilgisizlik halinin önemli çıktılarından biri de işçi kadınlara ait bir bilinç uydurmaktır. Eleştirel araştırma yöntemleri, Türkiye’de 90’lardan önce özellikle tütün işçiliği yapan binlerce kadının tek arzusunun şarkıda bize dikte edildiği gibi “Bir evi olsun ister/ Bir de içmeyen kocası” olmadığını, işçi kadınların kız çocuklarının eğitimi için büyük bir mücadele verdiklerini gösteriyor. “Kadınlar sadece iyi bir koca ister” hikâyesine karşı işçi kadınların üniversitelere giden, feminist bir bakışla kadınlık bilincinin tüm yönlerini ortaya çıkarmaya çalışan, pozitif bilginin tahtını sarsan kız çocukları, kadınların gerçek tarihini feminist metodolojiyle yeniden yazıyorlar. Dahası bunlar sadece birer veri olarak kalmıyor, gündelik hayatın değiştirilmesine yönelik cesur adımları da beraberinde getiriyor.
Buradan güç alan biz kadınlar bugün, eril hegemonya ile hukuk, sanat, siyaset, eğitim vb. gibi hayatın her alanında dikte edilen kadınlık bilgisini reddedip kadınların gerçek bilgisini hem üretmenin hem de açığa çıkarmanın peşindeyiz.