6 Şubat depreminden ve aslında erkek devletin, erkek egemen düzenin kadınları ölüme terk edişinden sağ kalanlarız biz. Hatay’ın her yerinde hüznümüz isyanımızdır dedik ve yıkıntıların arasında kadın yaşam alanları oluşturmaya başladık. Kadınlarla, çocuklarla, hayvanlarla hep dayanışma içinde olduk ve iki ayı geçen bu süre içerisinde bizleri mahallemizden, komşularımızdan, bahçemizden, kültürümüzden uzak, yalıtık ve güvensiz yerlere göndermek isteyen erkek devlet aklına inat me rihna, nıhna hon* “gitmiyoruz buradayız” sözümüzü pratiğe geçirdik.

Yerel Örgütlenme, Güven, Özgüven

Hatay’ın Samandağ, Antakya/Serinyol mah., Antakya/Sevgi Parkı, Defne/Harbiye bölgelerinde depremin henüz ikinci gününde kurduğumuz kadın dayanışma çadırlarımız, kadınları karşılayan alanlar ve özel ihtiyaçlarının gözetildiği noktalar olmaktan başladı ve sonra, onlarca köye ve mahalleye ulaştı ve hala da aktif olarak dayanışma noktaları olmaya devam ediyor. 2016’dan bu yana yerellerde örgütlü kadın mücadelesi yürüten Mor Dayanışma; yerelin kendi özgül koşullarını, ihtiyaçlarını, sosyo-kültürel ve sınıfsal yapısını bilen, bu koşulları depremin yıkıcı etkileri altında da doğru okuyarak yerel örgütlenmenin gücünü ve kadınlara verdiği güveni yükseltiyor.

Kadın Yaşam Alanı, Yaşamak, Yaşatmak

Kadın dayanışma çadırlarımızın çeperinde bir yaşam alanı kuracağız dediğimiz yerlerde; kadınlarla beraber kadın çadırlarını kurmaya başladık. Kadınlar bu çadırlarda, bazen komşuları, bazen çocukları ile ya da bakım emeği vermek zorunda bırakıldıkları yakınlarıyla kaldılar. Bu çadırlar zamanla değişti; büyüdü, küçüldü, bölündü, paylaşıldı. Öncelikle barınmaya, ısınmaya odaklandık ve şehrin, mahallelerimizin uzağında, yalıtık, güvensiz yerlere gitmeyi reddettik. Yereli, mahalleyi bilen kadınların kolektif özneleşme süreci ile neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık. İlk günden bu yana toplantılar alıyor, her gün çadırları ziyaret ediyor, her gece güvenlik için gezip nöbet tutuyoruz; ihtiyaçlarımızı beraber belirliyor ve dağıtıma beraber çıkıyoruz.

İki ayın sonunda hala yüzlerce mahalleye temiz suyun verilmediği, yeteri kadar duş ve tuvaletin olmadığı insanlık dışı koşullar devam ederken; kadın yaşam alanımıza tuvalet, duş, temiz su tedariki sağladık. Yerelden kadınlar, üyelerimiz ve gönüllüler; temizlikten güvenliğe kadar her şeyi kolektif bir şekilde yapmaya devam ediyor. Kadın kuaför arkadaşlarımız kişisel bakım için çadırlarımıza gelirken, tarım işçisi kadınlar sebzelerini bizle paylaşıyor. Psikolog arkadaşlarımızla düzenli olarak psiko-sosyal destek çalışmaları yaparken, çocuklarla beraber yaptığımız çalışmalarla farkındalık, iyileşme ve eğlenme sürecini devam ettiriyoruz.

Çadırlara Sığmayan Örgütlü Kadın Mücadelemiz

Kadın yaşam alanımız; ataerkiye ve sermaye düzenine karşı mücadele eden örgütlü yapımızın kendisiyle ama ayrıca kendisini kadın dayanışmasının gücü ile aşan bir yerde konumlanıyor. Ev içine hapsedilmeye çalışılan, yoksul ve işsiz bırakılan kadınlar; artık çadırların içinde, daha fazla bakım emeği, erkek şiddeti ve derin yoksulluk ile karşı karşıya. Hem ataerkil kapitalist düzeni hem de on binlerce kadını ölüme, erkek şiddetine terk eden iktidarı yıkacak olan kadınlar ve kadınların iradesi; sosyalist feminist perspektiften güç alıyor, kolektif özneleşme ile kadın dayanışmasını büyütüyor, bağımsızlık korkularını kurucu bir irade olduklarının somut, maddi başarı ve sonuçları ile aşıyor.

Yaşamı beraber kurmaya; kadın çadırları ve yaşam alanları ile başladık. Bu daha başlangıç!