Uluslararası Sosyalist Alternatif Uluslararası Kadın Ofisi (ISA)

Covid-19 krizi dünyayı kötü bir biçimde sarstı. Son yıllarda eylem ve grevlerde daha fazla eleman ve kaynak çağrısı yaptıklarında sesleri hiçbir zaman duyulmayan sağlık hizmeti çalışanları şimdi, bu salgın ile mücadelede toplumun temel varlığı oldular. Bunun için ağır bir bedel ödüyorlar: İtalya’da test sonucu pozitif çıkanların 10%’u sağlık çalışanları. Ve varlıklı olanlar kendini test ettirebilirken, çoğu sağlık çalışanının bu imkânı yok! Bu sadece İtalya’da değil, her yerde krizin ortak bir özelliği. ABD’den Britanya’ya ya da Belçika’ya her yerde doktorlar ve hemşireler, hastalarını, meslektaşlarını ve aile üyelerini enfekte edip etmediklerini sürekli kendilerine soruyorlar. İki İtalyan hemşirenin Covid-19 testi pozitif çıktıktan sonra intihar ettiği bildirildi.

Geçtiğimiz haftalarda, gittikçe daha fazla ülkenin (kısmi) tecrite gitmesiyle ve her zamankinden fazla insanı eve kapatmasıyla milyonlarca insanın hayatı kökten değişti. Küçük bir apartman dairesinde çocuklarınızla eve kapanmakla, geniş bir bahçesi olan büyük bir yalıya kapanmak arasında tabi ki bariz bir fark var. Küçük bir apartman dairesinde çocuklarınızla eve kapanmakla, eski Kaliforniya valisi ve aktör Arnold Shwarzenegger gibi geniş bir bahçesi olan büyük bir yalıya kapanmak arasında tabi ki bariz bir fark var. Çoğu insanın evinde ya da bahçesinde bir eşeğe ya da midilliye ayıracak bir yeri yok!Dünyadaki milyonlarca evsiz insanı, suya ve sabuna zar zor erişimleri olan ve sağlık servislerine hiç erişimleri olmayan kamplarda tutulan milyonlarca mülteciyi, ya da suya ve sağlık tesislerine kolay erişimi olmayan dünya üzerindeki sayısız topluluğu unutmamak gerekir. Örneğin Brezilya’da nüfusun %60’ının yeterli sağlık malzemesine erişimi yok.

Covid-19 salgınının herkesi aynı şekilde etkilemediği ortada. Herkesin enfekte olması mümkün olmasına rağmen, hayatta kalma şansı, genellikle sağlık durumu hâlihazırda daha kötü olduğu için virüslere direnci düşük olan yoksul insanlar için çok daha düşük. Güney Afrika gibi tüberkülozun toplumun yoksul tabakalarında yaygın olduğu ülkelerde bu virüsün çok daha zarar yıkıcı bir etkisi olabilir. Siyahî kadınların en yoksullar arasında olduğu düşünülünce, Brezilya’da Korona virüsten ölen ilk insanın hizmetçi olarak çalışan siyahî bir kadın olması hiç tesadüf değil.

Ancak konunun bir de toplumsal cinsiyet tarafı var: Kadınlar virüsün en kötü etkilerine maruz kalanlar arasında. Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum, WEF) “Korona virüsün sonuçları kadınlar için erkeklerden daha kötü olabilir” diye belirtti. Çin’deki istatistikler hastalıktan ölen erkek sayısının kadın sayısından daha çok olduğunu iddia etse de, kadınlar sağlık hizmeti çalışanlarının çoğunu oluşturdukları gibi, aile ve topluluklarında da bakım işinin çoğunu yapıyorlar. Geçmişteki salgın tecrübelerinin gösterdiği gibi, bu da onları enfekte olmaya daha savunmasız hale getiriyor.

Batı Afrika’daki 2014-16 Ebola salgını, kadınların bakım işindeki baskın pozisyonunun, enfekte olma olasılığını arttırdığını ve karar vermede hiçbir etki güçleri olmadığını gösterdi. Sağlık sektörüne ayrılan çok az kaynağın virüsle mücadeleye ayrılması diğer sağlık sorunları için verilen hizmetlerin çökmesine neden oldu. Sonuçlardan biri anne ölümlerindeki yüksek artıştı. Bunun tekrar gerçekleşmesi günümüz krizinde de olası, çünkü virüs neo-kolonyal dünyayı sarsıyor.

Okullar ve diğer servislerin kapatılmasıyla ekstra ev işinin çoğu kadınların omzuna kaldı. Eve kapanmanın kadınlara yönelik olduğu gibi ayrıca çocuklara ve LGBTQI+ gençlere yönelik ev içi -fiziksel, cinsel ve psikolojik- şiddetin tavan yapmasına sebep olması bekleniyor. Kadınlar genellikle barlar ve restoranlar gibi kapalı işyerlerinde veya gıda dışı mağazalarda geçici ve güvencesiz sözleşmelerde fazlaca temsil edildiğinden, birçoğu işleri ve gelirleri korumak için uygulanan önlemlerden yararlanamayacak, düpedüz işlerini kaybetmiş olacaklar.

Bu kriz kadınların emek piyasasındaki ve bir bütün olarak kapitalist toplumdaki savunmasız konumunu gözler önüne seriyor. Ayrıca kadınların, ailede ve toplumlarda ücretsiz bakım hizmeti verenler olarak, her zaman az değer verilen sektörlerde düşük maaş ve güvencesiz sözleşmeler ile kötü çalışma koşulları altında ücretli çalışanlar olarak ne kadar önemli bir role sahip olduğunu gösteriyor. Fakat şimdi ne kadar vazgeçilmez olduklarını da. Bu kriz aynı zamanda kapitalist düzenin sağlık felaketi ile baş etmedeki başarısızlığını açıkça gösterdi. En nihayetinde -çok az veya çok geç- aldıkları çoğu önlemlerin uygulanması aşağıdan zorlandı, sıradan işçiler kararları alıp uyguladılar, hükümetler ve patronlar geriden takip etti. 

Kemer sıkma politikaları sağlık çalışanlarını yeterli silah olmadan asker olarak savaşmaya bıraktı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 104 ülkede yapılan incelemeye göre, sağlık ve sosyal hizmet sektörü çalışanlarının çoğunluğunu %70 ile kadınlar oluşturuyor. Virüsün ilk patlak verdiği bölge olan Hubei’de personelin %90’ı kadınlardan oluşuyor. Belçika’da bu oran, hastanelerde çalışanlar için %80, huzurevlerinde ise %90’ın üstüne çıkıyor.

Yeterli ücret verilmeyen sağlık ve sosyal hizmet sektöründe çalışmak, büyük ölçüde, kadınların “doğal” yeteneklerinin biz uzantısı gibi görülüyor. Genelde maaşları ortalamanın altında oluyor. Şimdi bu işlevler -sadece yüksek vasıflı hemşire ve doktorlar değil, onlar olmadan bütün sektörün çökeceği temizlik işçileri gibi en düşük ücretlerle çalışanların işlevi de- açıkça hayati önem taşıyor. Artık, en düşük ücretler ödenen işlerin, en gerekli ve değerli işler arasında olduğu açıktır.

Art arda birçok ülkede insanlar pencere ve balkonlarından sağlık sektörü işçilerini alkışlıyorlar. Sağlık hizmetleri eylem grubu La Santé en Lutte (Mücadelede Sağlık) bu dayanışma ve destek eylemine yönelik şu cevabı verdi: “Alkışlarınız için teşekkür ederiz, ama şu an olanları unutmamanızı ve gelecek mücadelelerde de bizi desteklemenizi istiyoruz. Karantina biter bitmez söyleyeceklerimiz ve yapacaklarımız var. Ve bunun için size ihtiyacımız olacak.’’

Virüs kaynaklı ölüm oranı sağlık hizmetlerindeki zayıf noktalardan büyük ölçüde etkilenir. Sağlık hizmetlerinde onlarca yıl süregelen kesintiler; gelişmiş kapitalist ülkelerin tamamında yeterli sayıda hastane yatağının olmadığı, laboratuvarların son derece yetersiz kaldığı, personelin bu virüs krizi öncesinde de fazla çalıştırıldığı ve meslek hastalığı salgınına yakalandığı bir durum yarattı. Bu sadece bütçe kesintileri için değil, aynı zamanda birbirini takip eden neo-liberal hükümetler tarafından ticarileştirme ve özelleştirmeye yönelik bilinçli bir itici güç yaratma sürecinin bir parçasıydı. Kan kaybeden bir kamu bakımının yanında kâr odaklı kişiye özel bir bakım sektörü oluşturmak.. İtalya gibi ülkeler 1975’te hastanelerdeki yatak sayısını 1000 kişiye 10,6 oranından 2,6’ya düşürmüştür; Fransa’da 1981’de yatak sayısı 1000 kişiye 11,1 oranında iken 2013’te 6,5 oranına düştü. Gelişmekte olan ülkelerde ise hiçbir zaman yeterli düzeyde sağlık hizmeti olmamıştır. 1000 kişiye 1’den az hastane yatağı düşen ülkeleri listelemek demek, yeni sömürge dünyayı listelemek demektir. Bundan dolayı, bu virüs Afrika gibi kıtalara yayıldığında sonuçları felaket olacaktır.

Güney Kore enfeksiyon kaynaklı bir karantinadan kaçınmak için yeterli sayıda test merkezi olan tek ülke gibi görünüyor, oysa Avrupa ülkeleri ve ABD bu krize tamamen hazırlıksız yakalanmıştır. Buna bir örnek, 2019’da Belçika’da 6 milyon cerrahi maskenin stratejik rezervi savunma departmanı tarafından kötü bir şekilde depolanmasının ardından kullanılamaz hale geldi. Bütçe hususları dışında, sağcı hükümet stokları yenilememeye karar verdi. Bu da sağlık çalışanlarının bile salgının ilk haftalarında korunmasız kalmasına neden oldu.

Yüzlerinde maskelerin ve koruyucu gözlüklerin izleri ile tükenmiş haldeki hemşirelerin fotoğrafı, bu krizle ilgili ikonik bir görsel olacak- sonradan unutulmadığından emin olmak zorundayız. Çünkü mesele hükümetin sağlık sektöründe az eleman çalıştırıldığını bilmemesi değildi: geçtiğimiz yıllarda tüm dünyada muazzam grev eylemleri gördük. Geçen yıl Fransa’da, neredeyse tüm acil birimlerine yayılan büyük bir grev vardı, ancak başka yerlerde olduğu gibi, hükümetin yanıtı, sektörün daha fazla ticarileştirilmesi de dâhil olmak üzere kemer sıkma politikasının devamıydı.

Dünya üzerindeki tüm sağlık çalışanları, çift vardiya yapmanın yeni normalleri haline gelmeye başlamasıyla karşı karşıyadır. Sektördeki mevcut krizini, personeller arasındaki bir tükenmişlik krizinin izlemesi yaygın olarak beklenmektedir. Eğer sektör krize dayanırsa, bu kuruluş sayesinde değil, hastaneleri ve diğer bakım kurumlarını temizleyen ve dezenfekte eden işçiler de dahil olmak üzere personelin büyük fedakarlıkları sayesinde olacaktır.


  Bu salgınla mücadelede sektör de normal hizmetlere devam edemeyecek. Tüm ikinci derecede önemli olan ve acil olmayan bakım hizmetleri ertelendi. ABD’ deki bazı eyaletler bu durumu kürtajı ikinci derecede önemli görülen bakıma dâhil etmeye çalışıyorlar. Bu durum ABD’ deki seyahat kısıtlamaları sonrası kürtaj haklarının geri alınması anlamına geliyor.  Belli ki bununla mücadele edilmesi gerekiyor. Geçen yıl Mayıs ayında Sáo Paulo valisi, yasanın izin verdiği durumlarda kürtaj yapan nadir hastanelerden birini kapatmaya karar verdiğinde ki sadece günler sonra hastane yeniden açıldı, Brezilyalı kadın örgütlerinin yaptığı gibi baskı oluşturulmalı.

    Erken kürtajı isteyen kadınlar, evde alabilmek için, online ya da basit bir telefon görüşmesi ile kürtaj hapları için reçete alabilmelidir, ayrıca geç dönem kürtajlar acil bakıma dahil edilmelidir. Aynı şekilde kısırlık tedavisi gören kadınlar da buna dâhil edilmeli.

    İngiltere’ de, tamamen gereksiz yere, bu haklar reddediliyor. Aslında İrlanda’ da, aşağıdan baskılar sonucunda kürtaj haplarına telefon üzerinden erişime izin verilecek önlemler alınmıştır ve bu durumun “normal” zamanlarda geçerli olabileceğini gösterdi. Bunu pandemi sonrasında da talep etmeliyiz!

Hastanelere getirilen koruyucu tedbirler, kadınların eşlerine izin verilmediği için kendi başlarına doğum yapmaları gerektiği bir duruma yol açmaktadır. Bu sırada doğum birimleri, doğum uzmanları başka yerlere görevlendirildiklerinden veya Korona virüsün bir sonucu olarak birimler izole edildiklerinden dolayı kapatılmaktadır. Aynı zamanda, hiçbir ziyaretçiye izin verilmediği için, yaşlı hastalar huzurevlerinde ve kendi dairelerinde tek başlarına hayatlarını kaybediyorlar. Yalnızca testlere erişim bu travmatik deneyimlerin önlenmesine yardımcı olabilir. Bugün testin genellikle özel laboratuvarlara bağlı olduğu şu durumda, öncelik en çok ihtiyacı olanlara değil; bunun için ödeme yapacak parası olanlara sağlanıyor!

Birçok ülkede, virüs bulaşmış yaşlılar hastaneye getirilmemekte, çünkü hayatta kalmaları için çok az umut var ve hastaneler tamamen dolu. Toplumun böylesine vahşi ve insanlık dışı bir karara varmak zorunda kalması, kapitalizmin kendi içinde bir ithamıdır!

Bu zor zamanlarda toplumu ayakta tutan “askerler” sadece sağlık çalışanları değildir. Gıda dağıtımındaki işçiler, zorunlu işyerlerinin temizlik işçileri, toplu taşıma işçileri, sosyal hizmet uzmanlarının hepsi işlerin içine atıldı, birçoğu da arttırılmış iş yükleri ile çift vardiyalı çalışıyor. Bu insanları enfeksiyondan korumak için alınan önlemler genellikle yetkililer veya patronlar tarafından alınmamaktadır, ancak sendikalar ve sıradan işçiler tarafından aşağıdan uygulatılmalıdır.

İlk salgını arkamızda bıraktığımızda ve hükümetler büyük fon enjeksiyonlarından faturayı nüfusun çoğunluğuna çıkarmaya geçtikten sonra ki bu şimdi dünya çapında yaklaşmakta olan ekonomik kriz nedeniyle kaçınılmaz, kavgayı yükseltmemiz gerekecek. Sağlık sektörüne daha fazla kamu kaynağı, makul istikrarlı iş sözleşmeleri, düşük ücretleri ortadan kaldırmak için asgari ücret talep etmemiz ve uygun ücretlere değecek tek işin süper zenginler için kar üreten işler olduğu gibi bir neo-liberal mantıktan kurtulmamız gerekiyor.

Güvencesiz sözleşmelerde kadın işçilerin aşırı temsili, birçoğunun işlerini kaybettiklerini gösterecek 

İşçiler enfekte olma veya ailelerine bulaşma riskini almaya hazır olmadıkları halde, kârın akışını devam ettirmek ve teknik işsizlik tasarıların talep edilmesini sürdürmek için ‘zorunlu olmayan’ işyerlerinde bir mücadele sürüyor. Ancak kapatılan sektörlerin çoğunda – çoğunlukla konaklama sektörü ve gıda dışı dükkânlar gibi “kadınlaşmış” sektörler –  işçilerin düzenli sözleşmeleri yok ve işten çıkarılmaktalar. Bu işçiler en iyi ihtimalle son çare olarak 2008 mali ve ekonomik krizini takiben onlarca yıllık yatırımsızlık ve sert kemer sıkma politikaları ile boşaltılan sosyal güvenlik ve refah programlarına başvuruyorlar.

Belçika gibi ülkelerde işsizlik yardımları ve sosyal yardımlar, yoksulluk sınırının altında olacaktır, özellikle maaşı olan bir eş ile birlikte yaşıyorlarsa. Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, yardım haklarından mahrum bırakılarak ya da sadece göstermelik bir maaş ile işsizlikte cadı avının en büyük kurbanları oldular. İşçi sınıfı ailelerinin gelirlerine yönelik bir büyük saldırı, kadınları eşlerine daha bağımlı hale getirdi. Tek ebeveynli aileler – Hollanda’da çocuklu ailelerin% 22’si – düşük ücretler ve düşük sosyal yardımların yüksek konut masrafları ile birleşmesi nedeniyle yoksulluğa mahkûm durumdalar. Tek ebeveynli ailelerin ezici bir çoğunluğunu kadınlar oluşturuyorlar (Örneğin, İngiltere’de % 90).

Covid-19 krizi, en hızlı gelişen ekonomik krize yol açtığından, birçoğu yeni iş bulamayacak çünkü kapanan işyerleri, özellikle küçük işletmelerin önemli bir kısmı önümüzdeki aylarda iflas edecek.

Evde çocuklarla birlikte çalışmak, “ebeveyn çöküşü” kavramını ortaya çıkarıyor. Uzaktan çalışabilenler için büyük bir dönüş ile şimdi pek çok işçi, özellikle kadınlar evde çocukları varken çalışmak zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı. Normal zamanlarda kadınlar ücretli işlerinden sonra çocukları okuldan almak, alışveriş yapmak, yemek hazırlamak, temizlik yapmak, çocuklara ödevlerinde yardım etmek gibi ev işleriyle karşı karşıya kalırken şimdi ise küçük çocuğu olan ebeveynlerin çoğu uzun günler boyunca çocuklarına baktıktan önce veya sonra saatlerini ücretli işlerine harcamak zorunluluğuyla karşı karşıya kalıyor. İki küçük çocuk annesi bir Belçikalı, basına şunları bildirdi: ‘’Bazı işleri halledebilmek için alarmı sabah 4’e kuruyorum’’. Bloglar pek çok kadının bu baskı altında ezildiğini, artık hiçbir şey yapamadıklarını hissettiklerini gösteriyor: işlerinde iyi performans gösteremiyorken aynı zamanda kötü ebeveynler olduklarını hissediyorlar.

Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre, normal zamanlarda kadınlar ailede ücretsiz bakım ve hizmetlerin %76,2’sini gerçekleştiriyor. Bu, yüzyıllardır süregelen bir geleneğin parçasıdır: kadınların bastırılması; kadınların üretken çevrenin dışına itilmeleri, kontrol altına alınmaları ve ailenin erkek liderine bağımlı hale getirilmeleri ile on binlerce yıl önce birinci sınıf toplumların bir parçası olarak başladı. Ancak kapitalist toplum, kadınların gördüğü baskı ve kurumsal cinsiyetçiliği kendi ihtiyaçlarına uyarladı; onu her gün ve yaşamın her alanında yeniden yaratıyor ve güçlendiriyor. Bunu, işçi kadınların iş ve aileyi birleştirmesine izin veren uygun fiyatlı ve kaliteli hizmetlerin eksikliği ile yapıyor. Bunu ayrıca, çocuk bakımı için bir ebeveynin daha fazla evde olmasının gerektiği durumlarda ev halkında ücretli işinden geri adım atanların kadınlar olduğunu, kadınların az para kazandığı gerçeğini mantıklı kılmak için kullandığında yapıyor. Gelenek ve maddi gerçeklik, kadınları evde bu ücretsiz işçi konumunda tutmak için birleşiyor.

Pek çok ülkede okulların kapanması, kadınların ‘’çifte gün’’ görevlerinin bu kısmına harcadıkları saatleri fazlasıyla arttırdı. İşçilerin, çocuklarına tam zamanlı bakarken aynı anda normal iş saatlerinde çalışabildikleri fikrine karşı mücadele etmek için sendikaların artık baskı yapması gerekiyor. İlk adım olarak, haftanın bazı günleri ücret kesintisi olmadan ve bu günler normal izin haklarından düşülmeden izinli sayılmalarıyla beraber çalışma saatlerinin ve kendilerinden beklenen üretkenliğin azaltılması gerekiyor. Daha uzun vadede, ebeveyn sorumluluğu hakkında yükselen bu farkındalık, ebeveynlerin çocukları hasta olduğunda veya okula gidemediğinde ücret kesintisi olmadan evde olma ve okulların yaz tatili dönemleri boyunca tamamen finansa edilen, ücretsiz çocuk bakımı ve çocuklar ve gençler için kamusal eğlence kurumları hakkı için mücadele etmede kullanılmalıdır.

Kadro yetersizliğinin yıllarca es geçildiği kayıtlar ile eğitimin toplumda tasarruf sebebiyle zarar gören sektörlerden biri olduğu gerçeği, teknolojik imkânlar her zamankinden daha ortada olduğu halde ebeveynlerin çocuklarının tek öğretmenleri olmalarını beklemeyen evde eğitim yöntemleri için planların hayata geçmesini zorlaştırmaktadır. Oldukça kadınlaştırılan bir sektör, birçok öğretmen kendilerini çocuklarıyla birlikte evde buluyor ve eve kapanma dönemi için bu tür yöntemleri geliştirmeye odaklanamıyor.

Öğretmenler şimdi geride kalan devasa çocuk ve öğrenci grupları için alarm zillerini çalıyorlar; en fakirlerinin eğitime devam etmek için bilgisayarlar, internet bağlantısı gibi gerekli araçları ve/veya çalışma saatleri nedeniyle kendilerine yardım edebilecek ebeveynleri yok, gerekli becerilere sahip değiller veya dil engelleri var. 1960’larda ve 1970’lerde gelişmiş kapitalist ülkelerdeki eğitimin demokratikleşmesi, işçi sınıfından birçok gencin ebeveynlerinin nesillerinden daha yüksek nitelikler elde etmesini mümkün kılarken bugünün eğitim sistemi böyle sonuçlar alamıyor, sosyal farklılıkların üstesinden gelmeye yardım etmekten çok önemi vurgulanıyor. Bu kriz, işleri daha kötü bir hale getirecek.

Birçok ülkede, sınıflar kapatılırken, okullar temel işçilerin çocukları için açık kalıyor. Ancak birçok aile, Korona virüs testi eksikliği nedeniyle oluşan büyük güvensizlik yüzünden çocuklarını okula göndermeyi reddediyorlar. Okulları bir noktada yeniden açılmak zorunda kalacaklar, ancak sağcı hükümetler tarafından okulların iş çıkarları doğrultusunda yeniden açılmasına direnmeleri gerekecek. Okulların yeniden açılması, yalnızca personel ve öğrenciler için yaygın ve tekrarlayan testler ve enfeksiyon koruması ile güvenli bir şekilde yapılabiliyorsa gerçekleşebilir. Okulların yeniden açılma planı işçi temsilcileri, sendikalar, ebeveyn örgütleri ve öğrenciler ile yeniden geliştirilmelidir – bu gruplar durumu toplumun çıkarları doğrultusunda yönetebilen ve kişisel çıkarlarını gözetmeyenlerdir.  

Okullar yeniden açılmadığı için, haftalarca en az iki tam zamanlı işte çalışan yorgun anne-babalarda ebeveyn tükenmişliği ortaya çıkıyor. Belçika aile bakanlığı söyle yazıyor:

‘Eğer bu durum birçok ebeveynin ruhsal olarak çökmesine neden olursa, birkaç hafta sonra bir dizi tükenme ile karşı karşıya kalmak yerine mümkün olduğunca ebeveynler tarafından dönüşümlü olarak birkaç gün izinli olmalarının garanti altına alınması tercih edilir (…) ebeveyn ve profesyonel iş hayatı tükenmişlikleri açısından.’(20 Mart, Le Ligueur)

Ebeveynlerin ruh sağlığı için risklerin yanında, çocuk esirgeme kurumları birçok ailede artan gerilimler nedeniyle çocukların riske atılmasından korku duyuyor. Sorunlu durumlar nedeniyle zaten sosyal hizmetler tarafından takip edilen aileler için, bu hizmetlerin çoğu kapandı veya çok zor koşullarda çalışmaya devam ediliyor. Ayrıca, karantinada aileleri tarafından kabul görülmeyen genç LGBTQI+ bireylerden gelen artan gerginliklerin ilk raporlarını görüyoruz.

Durum, hala açık olan sektörlerde çalışan ebeveynler için daha iyi değil. Sadece sağlık sektöründe değil, aynı zamanda örneğin gıda dağıtım sektöründe veya temizlik hizmetlerinde çalışanlar bugün çift vardiyada, ev içi görevlerini okula giden ama ders görmeyen ve ilgi bekleyen çocuklarıyla yerine getirmek zorunda kalıyorlar.

Kadınlar evlerinde kendilerine istismar eden kişilerle birlikte tecrit altına alındığı için aile içi şiddet zirve noktasına ulaşıyor. Kriz başlamadan önce Çin işçisi, rejim kontrolündeki Tüm Çin Kadın Federasyonu tarafından yapılan bir ankette, 24 ve 60 yaşları arasındaki evli kadınların %60’ının eşlerinden aile içi şiddete maruz kaldığını tespit etti.’Aile içi şiddet şikâyetlerinin yüzde 4’ünden daha azı onaylandı ve şiddete maruz kalanların yüzde 20’sinden daha azı yasaklama emri uygulaması ile başarılı oldu.’

Evde izolasyon artık onların tacizcileri ile evde kilitli oldukları anlamına gelir. Sivil toplum örgütleri artan aile içi şiddeti bildirmeye devam ediyorlar. Bayan Cao, Shenzhen Güney kentinde erkek arkadaşı tarafından dövülen bir kadın, erkek arkadaşı tarafından davayı geri çekmeye zorlandıktan sonra bir polis arabulucu ile yaptığı konuşmayı Weibo (Çin’de yasak olan Twitter’ın yerine kullanılan sosyal medya uygulaması) yükledi. ‘İyi bir işi var ve söylediklerini duyar.’, ‘Hala onu mahvetmek istiyor musun?’ (Economist, 7 Mart ) Her türlü ağır protesto diktatör rejim tarafından bastırılır fakat Çinli kadınlar protestolarını online yaparlar.

Hubei’nin Lijian ilçesindeki aile içi şiddet karşıtı bir sivil toplum kuruluşu olan Blue Sky örneklerinden sadece birinde, 2020 Şubat ayında 175 aile içi şiddet raporunun, 2019 Şubat ayında alınan şikâyetlerin üç katı olduğunu kaydetti. Seyahat kısıtlamaları, istismarcılarından kaçmayı normal zamanlardan daha da zor hale getirir. Mahkemeler, danışmanlık ve yasal hizmetler büyük ölçüde erişilemez hale gelmiştir, mağdurlar aile içi şiddet şikâyetlerini çevrimiçi olarak bildirebilirken internete aşina olmayanlar dezavantajlıdır. Mağdurlarla büyük ölçüde sivil toplum kuruluşlarının ilgilenmesi ile bu kuruluşlar mevcut krizde, daha önce başlamış olan ekonomik krizin ardından, mağdurlara yardım etmek için gerekli fonları elde etmenin zor olduğu endişelerini dile getiriyorlar.

Virüs salgını ile karşı karşıya olan diğer ülkeler de farklı değiller. ABD’de Ulusal Aile İçi Şiddet Hattı, kısıtlama önlemlerinden önce bile mağdurlardan giderek artan sayıda arama aldı. Hotline CEO’su Katie Ray-Jones, Time dergisinde, istismarcıların kurbanlarını normalden daha fazla izole etmek için virüs salgınını kullandığını bildirdi. Brezilya’nın Rio de Janeiro eyaletinde mahkeme hizmetleri 24 Mart’ta aile içi şiddet raporlarında %50’lik bir artış olduğunu bildirdi. Zaten çok yüksek bir aile içi şiddet oranına sahip bir ülkede, %33,46’lık bir artış OECD’ye göre çok endişe verici.

Son yıllarda cinsiyetçi şiddete karşı büyük hareketler ve grevler gören İspanyol Devletinde, aile içi şiddet sorunu ile uğraşan kadın örgütleri ve kurumları son derece endişeliler. Son yıllardaki hareketlerin baskısı, Kanarya Adaları hükümetinin Mascarilla-19 adlı kurbanlara yardım etmek için bir kampanya başlatmasına neden oldu. Sığınaklar açık kalır, ancak mevcut durumda mağdurlarla temas kurmak daha da zordur. Mascarilla – 19, mağdurların eczaneye giderken kullanabilecekleri bir koddur: bunu isteyin ve eczacıların yardım servisleriyle iletişime geçmeleri için adresinizi bırakın. Bütün İspanya Mahkemeleri açık kalacak ve aile içi şiddet raporlarını öncelikli olarak ele alacak.

Birçok ülkeden gelen farklı raporlar, çoğu ülkede devlet kurumlarından ziyade sivil toplum kuruluşlarının kadın sığınaklarının, pandemi başlamadan önce genel olarak nasıl dolu olduğunu göstermektedir. Sadece dolu olması değil, tüm dünyada sosyal mesafeyi korumak ve sığınakları güvende tutmak için büyük zorluklar da var. Bazı ülkelerde raporlar yükselirken, ABD’de karantina önlemlerinden önce de birçok ülkedeki raporlarda nispeten azalma oldu. Aile içi şiddet mağdurlarına yardım etmede yer alan birçok Fransız sivil toplum kuruluşu, sorun azaldığı için değil, istismarcıların çalışmadığı için gece gündüz evde olmaları dolayısıyla mağdurların yardım istemelerinin normal zamandan daha zor olduğunu rapor etmiştir. 

Bu krizle başa çıkabilmek için acil durum önlemleri konusunda baskı yapılması gerekecektir. Çok sayıda insanın içinde bulduğu büyük stres ve güvensizlik, hâlihazırda var olan kötü niyetli ilişkilerde kadınlar ve çocuklar için durumu daha da kötüleştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha önce kötü niyetli olmayan ilişkilerde sorun yaratma riski taşır.

Bu krizin bedelini kimin ödeyeceği konusunda mücadele etmeye hazırlanıyoruz!

Dün sağlık sektöründeki hemşireler ve diğer personeller, dağıtım sektöründeki işçiler, temizlikçiler, market çalışanları, az değer biçilmiş işçilerdi. Her yıl daha az çalışan ile daha fazla iş yapmak zorunda kaldıklarından ağır bir iş yükü ile karşı karşıya kaldılar. İşgücünün bu geleneksel kadınlaşmış sektörleri düşük ücretlidir ve güvencesiz sözleşmelerle karşı karşıyadır. Bugün bu büyük sağlık krizi karşısında ülkenin kahramanları arasındalar. Bugün sağlık çalışanlarını ikiyüzlü bir şekilde alkışlayan politikacılar, yarın virüsün ilk zirvesinden sonra,  işçi sınıfına daha fazla olacak şekilde sağlık hizmetlerinde büyük bir kamu yatırımı için daha fazla personel isteği de dâhil, geçinmelerine yetecek ücret, bu sektörlerde iyileştirilmiş maaş ve koşullar gibi işçilerin birçok talebiyle karşı karşıya kalacaklar. 

Toplam iflası önlemek için şu anda tüm dünyada başlamış olan ekonomide büyük miktarda para pompalanması, öncelikle bu sektörlerin sağladığı vazgeçilmez sosyal dokuyu güçlendirmek yerine ekonomiyi sürdürmeyi amaçlamaktadır. İlk zirve bittikten sonra, teşvik paketleri devlet borcunu yeni ve benzeri görülmemiş seviyelere çekecektir. Ekonomik kriz şimdiden 2008 krizinden daha derin, 1930’ların ekonomik bunalımına daha çok benziyor. Her yerde işçiler, özellikle de kamu hizmetleri ve sağlık hizmetlerinde çalışanlar, 2008 krizi ve bunu izleyen sert kemer sıkma politikalarının bedelini hala ödüyorlar.

Kapitalist düzen bu yeni krizin faturasını işçi sınıfına ve nüfusun en yoksul kesimlerine kesecek.  Birçok eyalette hükümetler özel yetkiler kazanmış, protestolara, gösterilere ve grevlere yasak da dâhil olmak üzere sosyal mesafeyi dayatmak için özel kısıtlayıcı önlemler getirilmiştir. Virüs yayılımını engellemek için değil, yeni kemer sıkma paketlerine karşı gelişen protestoları ve öfkeyi engellemek için kullanıldıklarında bu kısıtlamalarla mücadele etmeliyiz.

Sağlık, eğitim ve perakende gibi son derece kadınlaşmış sektörlerde çalışanlar, 2008 krizini izleyen kemer sıkmaya karşı işçi sınıfı mücadelelerinin ön saflarında yer aldı. Kadın hareketi birçok Latin Amerika ülkesinde,  Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da neoliberal politikalara karşı yayılan mücadelenin ön saflarında yer aldı. Covid-19 mücadelesi, sıradan insanlar virüsün yayılmasına karşı mücadelede hayatlarını yeniden düzenlemek zorunda olduğundan, bu mücadeleleri geçici olarak arka plana itecektir. Fakat bu mücadeleler, kaosun ilk dönemi sona erdiğinde yoğunlukla geri dönecek.

Sosyalist feministler, kadın işçilerin bu kâr amacı gütmeyen ama kesinlikle vazgeçilmez işlere büyük yatırım taleplerini savunmak için örgütlenmek zorunda kalacaklar. Mesaj açık olmalıdır: bakım işleri, nüfusun geniş kesimleri için ne ticarileştirilebilir ne de verimliliğini çok fazla kaybetmeden kısıtlanabilir! Kadınların işyerlerinde, ailede ve topluluklardaki ücretli ve ücretsiz emeklerinin rolü hakkındaki bu yeni bilinç temelinde mücadeleler için talepler ve stratejiler sunmak zorunda kalacaklar. Çünkü tüm raporların gösterdiği gibi, birçok kendiliğinden kurulan yardım grubunda kadınlar yardım edenlerin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Kadınların kapitalizm altında maruz kaldıkları çifte baskıyı (kadın ve işçi olarak) ve şiddet durumunun anlaşılmasını yaymak zorunda kalacaklar.

Kapitalist partilerin ve onların feminist halk figürlerinin hiçbir yanıtı olmayacak, çünkü kadın emeğinin güçlendirilmesi ve daha yüksek bir değeri, savundukları ve temsil ettikleri küçük milyarder azınlığının kârlarını kesintiye uğratacaktır.

Sadece nüfusun ihtiyaçlarının kolektif olarak karşılandığı bir dünyanın bu tür sağlık krizleriyle etkin bir şekilde başa çıkabileceği mesajını anlamamız gerekiyor.  Sadece böyle bir toplum kadınların çoğunluğunu özgürleştirebilir. Böyle bir toplum ancak işçi sınıfının, kontrolü milyarder sınıfın elinden almak, dünyanın üretimini dünyanın taleplerini karşılayacak şekilde planlamak için yürütülecek bir mücadelenin arkasında ezilen tüm kesimleri bir araya getirdiği sosyalist bir toplum olabilir. İşte uğruna savaştığımız dünya bu – bugün genellikle evlerimizde izole halde, yarın tekrar sokaklarda!

(Bu yazı Türkçeye Mor Dayanışma Çeviri Komisyonu tarafından çevrildi. Orijinali için: https://www.rosainternational.org/post/the-covid-19-crisis-a-socialist-feminist-view)