Çevredeki en gürültülü, en onurlu queer şehir olan San Francisco’da büyümek bana toplumsal cinsiyetin ne inşa edersen o anlama geldiğini gösterdi.

Rebecca Solnit

Trans kadınlara karşı kaygılı ve düşmanca davranan sevgili kadınlar,

San Francisco’da büyümeyi ve hayatımın çoğunu orada geçirmeyi hayatımdaki en büyük şanslardan biri olarak değerlendiriyorum, çünkü San Francisco altın çağını yaşarken etraftaki en gürültülü, en onurlu queer şehriydi. Heteroseksüel bir kız olarak bile, belki de özellikle heteroseksüel bir kız olarak, bu durumdan sonuna kadar yararlandım. Yaklaşık 14 yaşımdayken ergenlik dönemimdeki en nazik insan olan bir gey arkadaşımla ilk kez gey bara burada gittim. Onun arkadaşları olan drag queenler de çok nazikti ve aradan geçen yaklaşık 40 yılın ardından queer toplulukları içindeki ve etrafındaki hayatım çoğunlukla bir nezaket deneyimi oldu. Nezaket ve özgürleşme deneyimi, çünkü tüm bu insanlar bana gösterdi ki, toplumsal cinsiyet sen ne inşa edersen odur ve biyoloji kader değildir. Ve bu bana çok yardımcı oldu.

Amerikan sağı ve İngiliz her neyse çevrelerde transfobinin patlayışını izledikçe kendi deneyimim hakkında düşündüm. San Francisco, aşağı yukarı bir yüzyıldır muhalif, asi ve queer insanlar için bir sığınak şehir olmuştur, yani sanırım yetişkin hayatımın tamamını ortalama trans insan sayısının neredeyse her yerden yüksek olduğu bir yerde yaşadım. Transfobikler bizi her zaman, eğer translar barış içinde yaşar ve yasal olarak tanınır, hatta hak sahibi olurlarsa bunun korkunç sonuçları olacağı konusunda bizi uyarıyorlar. Ancak sanıyorum ki burada, en azından bir noktaya kadar, bu korkunç geleceği çoktan gerçekleştirdik ve hepimiz iyiyiz.

Buna rağmen, -çoğu feminist olduğu düşünülen- bazı insanlar korkunç “peki ya?” soruları ile gelmeye devam ediyor. Benim onlara cevabım: Trans kadınlar, natrans kadınlar için bir tehdit oluşturmuyor ve feminizm insan hakları savunuculuğunun bir alt kategorisidir, bu da şu anlama geliyor, üzgünüm ama tüm insanların, bilhassa diğer kadınların haklarını savunmuyorsanız feminist olamazsınız.

İkinci dalga feminizm 1972’de bir klasik olan “Free to Be You and Me” (Sen ve Ben Olmak İçin Özgürüz) çocuk albümünü üretti. Dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu ki, albümün ismi “Ben olmak için özgürüm ama seni tanımlayabilirim” değil. O zamanlar cinsiyetin gerçekten ikili olduğunu ve genital organlarımız tarafından tanımlandığını düşünüyorduk; on yıllar içinde bilim gelişti ve şu anda cinsiyetin kromozomlar, hormonlar, birincil ve ikincil cinsel karakteristiklerin ve bir kısmı pantolonun içinde değil de beyinde olan bazı şeylerin karmaşık bir etkileşimi olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda azımsanamayacak kadar çok sayıda insanın interseks doğduğunu, bazılarının doğumda yanlış cinsiyetlendirildiğini ve “erkek” ve “kadın” kategorilerinin hiçbir zaman hava geçirmez kategoriler olmadığını biliyoruz. Yerli Amerika’dan Hindistan’a kadar farklı kültürler, cinsiyetlendirmenin farklı yolları olduğunu uzun zamandır kabul ediyor. Bu karmaşıklık ve akışkanlık bir lütuf olabiliyor ve bu, kadınlığın roller, ilişkiler, görünüm ve limitlerle sınırlı bir şekilde tanımlanıp seçeneklerimizi sınırlandırmaması gerektiğinde feminizmin sahiplendiği bir şeydir.

Hayatımın bu aşamasında trans ve nonbinary arkadaşlarım var, biseksüel, gey ve lezbiyen olan şair ve fotoğrafçı, doktor ve hemşire, iklim organizatörü, profesör ve tarihçi arkadaşlarım var. Aynı zamanda Sisters of Perpetual Indulgence üyesi olan ve San Francisco meseleleri üzerine konuşan gurur duyduğum bir gey Budist papaz arkadaşım var. Onların hiçbiri adına konuşmuyorum; birçok queer ve trans insan zaten güçlü ve etkili bir şekilde konuştu. Ancak belki bir natrans kadının başka natrans kadınlara söyleyebileceği yararlı bir şey vardır ve bunu kararlı bir feminist olarak söylüyorum: ister hetero olsun ya da olmasın, ister natrans olsun ya da olmasın kadınlar için en büyük tehdit her zaman patriyarka ve heteroseksüel erkekler olmuştur ve olacaktır.

Bütün kategoriler geçişlidir ve her kural için istisnalar vardır. Ancak burası aslanın kadınlara karşı vahşetinin tecavüz, ev içi şiddet, taciz ve cinayet gibi şekillerde geldiği noktadır. Trans kadınlarla ilgili gerçekten garip korkulardan biri onların kadınlara menfur şeyler yapmak için kadın taklidi yapan erkekler olduğu düşüncesidir. Ancak bu korku dünyanın her yerindeki kadınlara sürekli olarak korkunç şeyler yapan heteroseksüel natrans erkeklere karşı duyulan bir korkudur, bu durumda da problem hala heteroseksüel erkekler ya da trans kadınların kim olduğuna yönelik derin yanlış anlaşılmadır. Ve evet, kadınlara zarar vermek isteyen erkekler kadın kılığına girebilir, ancak aynı zamanda evimize girmek için tamirci ya da acil müdahale çalışanı taklidi yaparak evimize de girebilirler ve girdiler bile. Ve biz tamircileri ve acil müdahale çalışanlarını henüz yasaklamadık.

Genç bir kadın olarak heteroseksüel erkekler tarafından bitmek tükenmek bilmeyen sokak tacizleri ve tehditlerle uğraşırken, Castro bölgesine girdiğimde rahat bir nefes alırdım, çünkü orası güvende olacağıma emin olduğum tek yerdi. 40 yıl öncesini düşündüğümde trans insanların arasında, barlarda, kulüplerde, sokak partilerinde, protestolarda (ve evet umumi tuvaletlerde) pek ayırdına varmadan çokça zaman geçirdiğimi fark ettim. Gerçi tamam, 2015’te, San Francisco’nun son lezbiyen barı olan Lexington Kulübü’ndeki son gecemde kalabalıktaki birçok hoş genç erkeğin trans erkek olduğunu yavaş yavaş fark etmiştim.

Patriyarka, toplumsal cinsiyetin sabit olmasını ve aşırı şiddetinin yeteri kadar itaatkâr olmayan kadınlar, yeterince heteroseksüel olmayan erkekler ve çizgiyi aşan herhangi birileri için ceza olmasını ister. Amerikan sağının ötekileri yerlerinde tutmak için sınır duvarlarına, hava geçirmez cinsiyet tanımlarına ve ırksal ayrımcılığa kafayı takmış olması bir tesadüf değildir. Ayrıca hala bu kıtada çoğunlukla sağ kanadın tekelinde olan tuvalet mevzusunu konuştuğumuza inanamıyorum. 40 küsur yıldır cinsiyet açısından son derece farklı olan bu şehirde umumi tuvaletleri kullanıyorum, ayrıca yerel ve ulusal gazeteleri okuyorum, ayrıca birçok öğretmeni, okul çağındaki çocukların ebeveynlerini tanıyorum ve tüm bu süre boyunca trans bir kadın (ya da kız çocuğunun) kadınlar tuvaletinde herhangi bir tatsızlığa sebep olduğunu bir kere bile görmeyi bırakın, duymadım ve okumadım. Ve bu burada kimsenin dert ettiği bir şey değil.  Hanımefendi 2020 Yılımız’da hala Birleşik Krallık’ta tuvalet meselesi hakkında bir yaygara var.

Tüm bu süre boyunca trans bir kadın (ya da kız çocuğunun) kadınlar tuvaletinde herhangi bir tatsızlığa sebep olduğunu bir kere bile görmeyi bırakın, duymadım ve okumadım.

Kadınlara yönelik bu kadar gerçek şiddet varken, bu hayali -belki de tahmini, “teorik olarak mümkün” şiddet olaylarına odaklanmak üzücü bir zaman kaybı. Trans kadınlar natrans kadınlar için bir tehdit oluşturmuyor, ancak biz onları kimsesiz ve toplumdan dışlanmış olmaya zorlarsak (ve korkunç tehlikelere rağmen erkekler tuvaletini kullanmaları konusunda ısrar edersek) onlar için tehdit oluştururuz. Toplumsal cinsiyet uyumsuzluğu sayısız şekilde cezalandırıldığı için trans kadınlar tehlikeli hayatlar yaşıyorlar, patriyarkadan bahsediyoruz. Ve siyah trans kadınlar genelde natrans erkekler tarafından korkunç oranlarda öldürülüyor.

Bir de trans olmayı seçen genç insanların fikrini değiştirebileceği ile ilgili bir velvele var. Böyle insanların var olduğuna eminim. Yine de, hepimiz bunun nadir olduğunu ve insanların cadılar bayramı kostümü dener gibi toplumsal cinsiyet denemediklerini biliyoruz, çünkü bu onlar için kolay değil. Natrans heteroseksüel olmanın en kolay ve en çok cesaretlendirilen şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve eğer bazı genç kadınlar patriyarka altında kadın olma olasılığından dolayı gözü korkutuluyorsa, burada düzeltilmesi gereken şey patriyarkadır, yani buraya daha çok feminizm uygulayınız.Bildiğim bir diğer şeyse, eskiden, atanmış cinsiyetleri ile toplumsal cinsiyet kimlikleri örtüşmeyen ne kadar çok insanın yaşamın ilerleyen dönemlerine kadar cinsiyet değiştirme şansı veya cesaretini bulamadığı ve cinsiyet değiştirmeden önce ne kadar yıkıcı sefil hayatlar yaşadıkları. Birçoğu bununla ilgili kitaplar yazdı, bu konuda öğrenmek isteyen herkes öğrenebilir. İnsanların daha erken cinsiyet değiştirebilmeleri harika. Bu erken vakalarda ebeveynler ve tıp uzmanları bu kararların nasıl alındığı konusunda son derece dikkatli olma eğilimindeler. Bu ebeveynlerden birkaçı benim arkadaşlarım ve ailem, ve onların çocuklarının vakalarında bu gerçekten işe yaradı.  Bu konuda hepimizin onlara güvenmesi ve bunun bizim değil, onların meselesi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Bir kadının ne olduğuna dair herkese uyan tek bir kalıp tanım yoktur.

Son olarak, Dünya’da yaklaşık 4 milyar kadın ve kız çocuğu var ve bizler silinme tehlikesiyle karşı karşıya değiliz. Ancak aynı zamanda bir kadının ne olduğuna dair herkese uyan tek bir kalıp tanım yoktur. Bazılarımız eksik veya farklı kişisel parçalarla, kromozomal veya hormonal anomalilerle doğarız; birçok şekil ve biçimlerde dünyaya geliriz (trans kadınlara karşı tuvaletlerde devriye gezmek bazı natrans olmaya uymayan kadınların taciz edilmesine ve aşağılanmasına neden oldu). Mesele rahminin ya da göğüslerinin olması, regl olmak ya da doğum yapmakla ilgili değil, çünkü kadınlar damızlık hayvanlar değiller (ve üzgünüm, şehrimle övünmeyi bırakamam: doğum yapan ilk erkek San Francisco’daydı). Bazılarımız mastektomi** veya histerektomi*** geçirdik ya da herkesin kadın olarak kabul ettiğinden oldukça emin olduğum Angelina Jolie’nin durumunda olduğu gibi her iki işlemi de geçirdik. Ve pek çok başka varyasyon vardır, çünkü doğa ara vermeksizin yaratıcıdır ve toplumsal cinsiyet iki kilitli kutudan çok bir görünge ve bir sirktir.

Silikon Vadisi onu kahvaltıda yemeden önce etraftaki en queer şehirden olmaktan gurur duyuyordum. Ve şimdi, ülkemden tiksinecek çok fazla başka şey olsa da, Elizabeth Warren’ın başkanlık adaylığını desteklemekten gurur duyuyorum. Çünkü bu süre zarfında, trans hakları hakkında neredeyse ABD’nin tüm ulusal politikacılarının toplamından daha fazla şey söyledi. Brooklyn’de siyah transların yaşamı önemlidir demek için dev bir yürüyüş gerçekleştirilmesinden, San Francisco’nun dünyanın ilk trans kültür bölgesine sahip olmasından ve 1966 Compton Kafeterya İsyanı anmasından dolayı gurur duyuyorum (Üzgünüm New York, bizim ayaklanmamız Stonewall’dan üç yıl önceydi. Ve evet, trans kadınların yeni bir şey olduğunu düşünen herkese söylüyorum, 1960’lardaki ayaklanmalarının her ikisinin de merkezindeydiler). ABD Yüksek Mahkemesinin Haziran ayında, mucizevî bir şekilde, trans ve queer haklarının işyerinde korunan haklar olduğuna hükmetmesi konusunda çok heyecanlıyım. Bununla ilgili güzel şeylerden biri, bu kararın temelinin 1964 Sivil Haklar Yasası’ndan gelmesi. Uzun zaman önce ırksal adalet için ayağa kalkanlar, toplumsal cinsiyet adaletinin de temelini attılar

Tüm bunlar birbiriyle bağlantılı, ya da daha doğrusu hepimiz birbirimizle bağlantılıyız ve bu iyi haber.

En iyi dileklerimle,

Rebecca

*Cisgendered’ın kısaltması. “Natrans” anlamına gelen cisgendered kelimesi doğuştan atanmış cinsiyet ile toplumsal cinsiyeti aynı olan kişi anlamına gelmektedir. Çeviri boyunca Lubunca kaynaklı olan ve trans deneyimini merkeze alan “natrans” kelimesinin kullanılması tercih edilmiştir.

** Mastektomi, memedeki kanser dokusunun çıkarılması için yapılan ameliyata verilen isimdir.

***Histerektomi, rahmin alınması ameliyatına verilen isimdir.

Bu yazı Türkçeye Gamze Balkan tarafından çevrildi. Orijinali için: https://amp.theguardian.com/commentisfree/2020/aug/10/trans-rights-feminist-letter-rebecca-solnit?CMP=share_btn_tw&__twitter_impression=true