25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele gününe sayılı günler kaldı. Ve bizler; erkek şiddetinden, erkek devlet şiddetine, ekonomik krizden AKP iktidarının kadınlara açtığı savaşa kadar birçok şiddet türüne karşı “SINIR TANIMAZ KADINLAR, ATAERKİYİ YIKACAK BU İSYANLAR” şiarıyla 25 Kasım’da sokaklarda olacağız.

Erkek şiddetinin önünü; erkek egemen politikalarıyla, hukuksuzluk ve cezasızlıkla açan AKP iktidarı her geçen gün kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik fiili bir savaş yürütüyor. Uzunca bir süredir ülkenin farklı yerlerinden ama her defasında aynı haberleri alıyoruz! Kadınlar tacize, tecavüze uğruyor, katlediliyor; LGBTİ+’lar nefret suçları ile bin bir çeşit ayrımcılığa maruz bırakılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen erkek devletten güç alan erkekler; iktidarın kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikaları ile birlikte hayatın her alanında kadınlar için şiddet, taciz ve ölüm anlamına geliyor.

Bir yanda kadınları aile içerisine, makbul kadın kalıplarına sıkıştırarak ilerlenmeye çalışılan bir rejim inşası, diğer yanda yoksulluğun, açlığın dayatıldığı ekonomik kriz sürecinde kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini görmezden gelerek yokuş aşağı gidilen bir seçim süreci var. Fakat ne aile kalıplarına ne de seçim sandıklarına sığmayan kadın hareketinin ve feminist mücadelenin erkek şiddeti ile bezeli bu faşist gidişata geçit vereceği yok!

Pandemi ile daha da görünür hale gelen krizlerle en sert biçimde karşı karşıya kalanlar kadınlar; bir avuç erkek zenginleşirken daha fazla yoksullaştılar, ev içinden kamusal alanlara her yerde daha çok erkek şiddetine maruz bırakıldılar. Patriyarkal kapitalist düzenin devamlılığı açısından dünya geneline yayılan savaş ortamı, Türkiye’de de AKP-MHP koalisyonu tarafından yürütülüyor.

Yokuş aşağı giden iktidar; gün be gün faşizmi kurumsallaştırmak için adeta halkın aklı ve sabrı ile dalga geçen keyfi kararlar alıp, uyguluyor. Fakat biliyor ki; her defasında karşısında duran, ona sokakları dar eden kadınlar ve LGBTİ+’ların varlığı faşizmin karşısındaki en büyük engel. Korku ile sindiremediği, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca çekildikleri halde kadın dayanışması sayesinde tek başına bırakamadığı, en ufak gerici ve eril konuşma karşısında sokağa çıkmaya tereddüt etmeyen ve hayatlarından vazgeçmeye niyeti olmayan kadınlar karşısında aslında çaresiz! Çaresiz ve köşeye sıkışmış hisseden iktidar için polis şiddetine, korkuya ve şiddete başvurmaktan başka bir çare yok!

Bu sene 25 Kasım’a; artık her şeyin bir saç teline bağlı olacak kadar isyan ve umut dolu olduğu bir Dünya ile gidiyoruz. Bir ay önce İran’da yasalara uygun örtünmediği için rejim güçleri tarafından katledilen Mahsa Amini için başlayan yangın Türkiye’de de iktidarın zaten kaynayan suyuna bir odun ateşi daha attı. Kadınlar ve LGBTİ+’lar dünyanın her yerinde İran’daki kadınların diktatöre ve İslami rejime karşı başlattığı isyana ses verdi! Afganistan’da eğitim hakları için özgürlük yürüyüşleri başlatan kadınlara, Şili’de toplumsal cinsiyet eşitliğiyle feminist bir dünyanın yollarını döşeyen, demokratik bir cumhuriyet isteyen kadınlara ses verdi, sınır tanımadı!

25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabal kız kardeşlerin, diktatör tarafından hedef haline getirildikten sonra tecavüze uğrayıp katledilmelerinin üzerinden 62 sene geçti. Diktatörler, faşist rejimler, erkek egemen sistemin tüm yönetim biçimleri, iktidarları ya da özneleri; kadınların yaktığı isyan ateşleriyle devriliyor ve teker teker tarihin kara sayfalarında yerlerini alıyorlar.

Her 25 Kasım’da olduğu gibi bu sene de sokaklardayız! Ataerkiyi yıkacak öfkemiz, isyanımız ve örgütlü mücadelemiz ile sokakları ve meydanları dolduracağız! Hayatlarımız, haklarımız, aşklarımız ve bedenimiz üzerine tahakküm kurmaya çalışan, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalar ile evleri ve sokakları bizlere dar eden, emeğimizi sömüren bu erkek egemen düzenden alacağımız var! Sadece alacağımız değil soracak bir hesabımız da var! 25 KASIM’DA SOKAKLARA!