Bugün depremin 3. ayı bitti ve 2023 seçimlerine bir hafta kaldı. Hatay’da depremin ilk günlerinde kurduğumuz ve şu an Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerinde dayanışmayı büyütmeye devam eden kadın çadırlarımızdan, örgütlendiğimiz mahallelerden “birlikte göndereceğiz, yaşamı yeniden kuracağız” diyen kadınlar; Türkiye tarihinde gelinen bu eşiğin hem toplumsal hem de feminist mücadelenin olası özneleri olan kendileri açısından sıçrama yaratacak bir süreç olduğunun bilincini ve sorumluluğunu en ağır şekilde taşıyor.


Bu ağırlığın tutulamayan yaslar, dökülmeyen göz yaşları, molozlar altında bırakılan anılarımız ile başlaması bir tarafa; depremi felakete çeviren patriyarkal kapitalist düzeni yıkma ve 21 yıllık AKP iktidarını gönderme mücadelemiz ile hafifleyeceği çok açıktır.

Hüda-Par ve Yeniden Refah partilerinin de aralarına katılmalarıyla tastamam kadın düşmanı bir ittifak haline gelen Cumhur İttifakı; garabet bir rejimin ve yönetememe krizinin içerisinde debelenmeye devam ediyor.

Yok ettikleri yasalarla ayakta kalamayacakları için yalanlarla ayakta kalmaya çalışmaları hepimizin gözünün önünde oluyor. Ama bir de deprem bölgesinden kadınlar olarak tekrar altını çizmemiz gereken bu yalanlar sadece ifşalanmayı değil bizlere düşman hukukunu işletenlere karşı öz savunma uygulamamızı da hak ediyor.

Yönetemeyenler ve Böyle Yönetilmeyi İstemeyenler

Suç şebekesi olarak ülkeyi yönetenler Hatay’da yıkım çalışmalarının başarıyla tamamlandığını, kadınların, çocukların güvenliğini sağladıklarını, sosyal destek hizmetlerine devam ettiklerini söyleye dursunlar; “seçimden sonra bakarız” dedikleri binlerce yalandan bazıları olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kadınları belirsizlik ve güvencesizlik içerisinde bırakarak erkek-devlet şiddetini sürekli devrede tutuyorlar.

Son 2 haftadır sokaklarda artan polisler ve bekçiler; çadırlarda maruz kaldıkları erkek şiddetinden çıplak ayak kaçan kadınların sesini, yardım çığlıklarını duymuyor mu?

On binlerce insan asbest, toz, haşere içerisinde hâlâ çadırlarda ve yerel yönetimlerden devlet kurumlarına kadar her mekanizmanın yandaşlarına konteynır verdiği haberleri yayılıyor. Peki en çok ayrımcılığa maruz bırakılan kadınlardan hangi yüzle oy isteniyor?

Erkek devlet deprem bölgesinde işlerini, iş yerlerini kaybeden on binlerce kadını yoksulluğa terk edip bir de konutlarına, arazilerine güya geçici olarak el koydu. Hukuki anlamda hiç bir sağlıklı ve güncel bilgilendirme yapmayarak,her hafta başka bir ilçeye taşınmalarını takip etmeye çalışıyoruz. Peki ne araca ne yakıta sahip olmayan kadınların haklarını aramalarını alenen engellemeleri düşman hukukundan başka nedir?

Kadın sağlık sorunları günden güne kalıcı ve daha tehlikeli hale gelmeye başladı. Yıkılan, hasar alan Aile Sağlık Merkezleri yerine, yerinde dönüşüm yaparak mahallesinde kalan yüzlerce kadınlar için sağlık birimleri kurmuyorlar. Aksine; yine kilometrelerce uzağa bir poliklinik için gitmeleri isteniyor. Sağlık Bakanlığı’nı şirketi, özel hastanesi gibi kullanan iktidardan hakkımız olanı alma zamanı değil mi?

Ve son olarak bizler; 3. Ayın sonunda hâlâ temiz suya ulaşamazken 14 Mayıs gecesi alınlarını secdeye koyacaklarını söyleyenlerden çaldıkları abdest sularının da hesabını sormayacak mıyız?

Unutmak Yok, Affetmek Yok, Helalleşmek Yok!

Depremde yitirdiğimiz canlar için yürüdüğümüz 40. gün- rihen yürüyüşünden yükselen ve Hatay’da 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda ilçelerde kadın kortejlerimizde attığımız bu slogan; kadınların hesap soracağını bir kere daha gösterdi.

Samandağ’da uzun yıllardır yapılmayan kitlesel 1 Mayıs kutlamasını bu yıl başka bir asabiyet ile yaptık. Ve evet depremin ilk gününden bu yana kadın dayanışmasını büyüten, Samandağ’da sosyalist feminist mücadele ile yaşamı yeniden kuracağız diyen bizler şehri mora boyadık.

Defne/Harbiye ve Antakya/Serinyol mahallelerinde devam eden örgütlü mücadelemiz ise ilçelerdeki işçi, işsiz, evsiz kadınlardan oluşan kortejlerimize rengini veriyordu. Antakya’da yaptığımız merkezi buluşma da aynı rengi taşıyordu: öfkenin, iradenin ve feminist mücadelemizin rengini.

Şimdi Türkiye tarihinde önemli olan bu eşikte; yıllardır sokakta mücadeleyi büyüten biz kadınlar artık sokakların evimiz olduğunu biliyoruz.

Ve şimdi çadırlarda elektriğimizi kesen elektrik şirketlerinden, ampulü saraylarına döşeyen bu garabet hükümetten hesap sorma zamanı!

Hizbullahçı katil Mehmet Emin Alpsoy’u, uyuşturucu kaçakçılarını, derin devletçileri Cumhurbaşkanı affıyla dışarı çıkarıp, hayatını savunduğu için tacizcisine öz savunma uygulayan liseli Azra’ya ceza verenlerden hesap sorma zamanı!

Kadınların nafaka hakkına göz dikmeyi, çocuk istismarını sakınmadan çekinmeden seçim beyannamelerine ve propagandalarına ekleyenlerden hesap sorma zamanı!

Ve işte sorulacak binlerce hesap, demokratik bir cumhuriyete olan ihtiyacımız ve feminist politika ile yaşamı yeniden inşa etme mücadelemiz sokaklardan sandıklara her yerde bizi öz savunmaya, ses çıkarmaya, direnmeye çağırıyor.