“Feminizmin milliyeti yoktur” cümlesini kurduğumda tüm varlığımla sonsuzca inandığım bir şeyi söylüyorum. İnsanın bu kadar inandığı bir şeyi söylemesinin hayatın olağan akışında muhteşem kırılımlar yaratacağına inanan biri olarak her seferinde ağzımda büyüyor bu cümle, “Feminizmin milliyeti yoktur. Feminizmin dili, dini, ırkı yoktur…” Zira her ne kadar zaman zaman kendi içimizde “fraksiyonlara” ayrılsak da feministler ve lgbti+ bireyler olarak mücadele ettiğimiz tek bir kavram var; patriarka. Bu cümleyi yeteri kadar tekrarlarsam bir gün vize, pasaport, uçak bileti ve bankada hatırı sayılır bir meblağı isteyen tüm sınırlar yok olacakmış gibi geliyor. Yeterince tekrarlarsam dünya üzerindeki tüm feministlerin birleşeceğine ve el ele patriarkanın yakıp yıktığı bu harabe gezegeni onarabileceğimize dair çocuksu bir inancım var.

Bu inanca dair ilk farkındalığımı 2012 yılında Work & Travell programıyla ABD’nin oldukça muhafazakâr bir eyaleti olarak bilinen Texas’a dört ay boyu çalışmaya gittiğimde kazanmıştım. Özgürlükler ülkesinin üniversiteye gidebilmek için orduya yazılmak ya da en az iki işte çalışmak zorunda olan gençlerini gördüğümde, 15 yaşında çocuk sahibi olmuş ve çalışan kadınlarıyla (?!) aynı mesaiyi paylaştığımda, liselerde çocukların birbirini “FAGGOT” diye bağırarak dövdüğüne şahit olduğumda düşünecek çok vaktim olmuştu. Dikkatimi çeken (ve beni çok şaşırtan) bir diğer şey de otoban tabelalarına devasa boyutlarda döşenmiş kürtaj karşıtı ilanlardı. “Take my hand, not my life” (Elimi tut, hayatımı alma) yazılı bu ilanları Teksaslı arkadaşlarımdan birine sorduğumda elini kalbine bastırarak “kürtaj büyük bir günahtır, burada bu günahla mücadele ediyoruz” demişti. (Kendisi 17 yaşındaydı ve iki çocuğu vardı. Günde çift vardiyayla tek başına çocuklarına bakmaya çalışıyordu) Anne ya da baba olmak isteyen herkese büyük bir saygı duyuyor ve bol şanslar diliyorum lakin buna hazır olmayan ve istemediği bir bebeğin (evet, bebek sahibi olmak istendiği kadar istenmeyebilinecek de bir şeydir) doğmamasını sağlama hakkını kadınların elinden almayı dehşet verici buluyorum. Neticede patriarka beni yahut başka bir kadını da bu hakkın tartışıldığı bir ülkenin kıyılarına sürükleyebilir…

Sırf bu sebeple feminist mücadelemin merceğini yalnızca yaşadığım ülke üzerinde tutmamaya çalışıyorum. İspanya’daki ayda üç gün regl izni de Kolombiya’daki ilk Afro-Kolombiyalı başkan yardımcısı olmaya hazırlanan Francia Márquez’in 13 yaşından beri süren mücadelesi de Türkiye’deki Pınar Gültekin’in katillerine verilen ödül gibi ceza ve beraat de Afrika ülkelerinde hâlâ örnekleri görülen kız çocukları sünneti de ABD’de Yüksek Mahkemesi’nin geçtiğimiz hafta 1973’ten beri ülkede kürtajı yasal hale getiren Roe vs Wade kararını iptal etmesi de benim için aynı önem düzeyinde. 1969 yılında, 25 yaşındaki Norma McCorvey, “Jane Roe” takma ismiyle kürtajı suç kapsamına alan yasalara karşı Teksas eyaletinde dava açmıştı. Benim yıllar evvel “Take my hand, not my life” tabelalarını gördüğüm Teksas ise kürtajı, eğer annenin hayatı tehlike altında değilse yasak kapsamına alıyordu. Davacı Norma hamileliğin tecavüz sonucu gerçekleştiğini iddia ediyordu. Buna rağmen davası reddedildi ve çocuğu dünyaya getirmek zorunda kaldı. 1973 yılında bu dava ile bir başka muhafazakâr eyalet olan Georgia’da bir başka kadının davası ABD Yüksek Mahkemesi’ne taşındı. İki eyaletteki kürtaj yasalarının ABD Anayasası’na aykırı olduğu ve kadınların kişisel haklarını ihlal ettiği savunuluyordu. Yüksek Mahkeme kararı, 7’ye karşı 2 ile kadınların lehine çıktı. Hakimler, kadınların hamileliklerini sonlandırma haklarının ABD Anayasası ile güvence altında olduğu sonucunu açıkladılar. O günden bugüne Amerika’da kadın haklarına dair birçok gelişme olsa da muhafazakâr cenahın her fırsatta deyim yerindeyse bağıra bağıra dile getirdiği bir mesele oldu kürtajın yasaklanması. Sonuç olarak 2022 yılında yine ırkçılığın, homofobinin ve cinsiyetçiliğin etkilerinin son derece güçlü hissedildiği, Hıristiyan sağ ve muhafazakarların yönetiminde olan Mississippi eyaletinde, hamileliğin 15. haftası sonrası kürtajı yasaklama kararı Yüksek Mahkeme’ye taşındı. Çıkan karar ile 1973 yılında alınmış karar iptal edildi ve kürtaj yasağına giden yol açılmış oldu. ABD’de alınan bu karar korkarım ki birçok ülkede kürtaj meselesini bu sefer daha güçlü şekilde tartışma konusu haline getirebilir. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri gibi sürekli “özgürlük rüyaları” (?!) vadeden bir ülkenin (hatta kıta desek daha doğru olur) kürtajı yasaklamak için 21. yy’da attığı bu adım, heteroseksist ve patriarkal anlayıştaki birçok yönetime seslerini daha güçlü çıkarmaları için cesaret verecek. Çok uzak zamanlara gitmeyelim, daha 2015 yılında feminist hareketin en kuvvetli olduğu ülkelerden biri olan İsveç’te İsveç Hristiyan Demokratlar Partisi’nin liderliğine seçilen 28 yaşındaki Ebba Busch Thor, “Kürtaj için hastaneye başvuranlara, sağlık çalışanları kürtaj yapmasın” dediği için parlamento karışmıştı.[1] Hatta başka bir ülkeye de gitmeyelim, 2012 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi’nde “Bunların planlı yapıldığını biliyorum ve bunun, ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bununla bu ülkenin nüfusu bir yerde durduruluyor. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum… Her kürtaj bir Uludere’dir”[2] açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamayı yapan kişinin an itibarıyla dönemin 12. Cumhurbaşkanı olduğunu hesaba katarsak ABD Yüksek Mahkemesi’nin aldığı yeni karar pek tabii bizi de yakından ilgilendiriyor demektir.

Ülkemizde kürtaj hakkı 27 Mayıs 1983’te yayımlanan 2827 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” kapsamında belirli kurallar çerçevesinde uygulanmaya başlanana kadar, Türk Tabipler Birliği’nin sayısız girişimine ve düşük sebebiyle on binlerce kadının ölümüne rağmen, tartışılmaya devam edilmişti. Kürtaja dair kanuni düzenleme ve denetimler ısrarla hayata geçirilmediğinden onlarca kadın hayatını kaybetmişti. Bu mesele bir bakıma, Türkiye’de yaşayan kadınların en temel haklardan biri olan sağlık hakkından devlet eli ile sistematik olarak yararlandırılmadıkları anlamına geliyor. Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un tarihi ile “her kürtaj bir Uludere’dir” açıklaması arasında yalnızca 29 yıl var. Üstelik bu, meselenin yalnızca teorik kısmı. 2007 yılından beri ülkemizde ciddi şekilde pratiğe dökülmüş bir kürtaj karşıtlığı politikası uygulanıyor. 2012 yılında ben ülkeye döndükten kısa süre sonra Sağlık Bakanlığı Müşaviri Ahmet Özdinç, Twitter hesabından yaptığı açıklamada üniversite öğrencilerinin kürtaj başvurularında patlama olduğunu iddia etmişti.[3] Bu iddia akabinde Kocaeli Üniversitesi çevresinde kulaktan kulağa “üniversite hastanesi bünyesinde hamilelik testi yaptıran öğrencilerin ailelerinin aranmaya başladığı…” söylentilerinin yayıldığını, kampüs içindeki markette doğum kontrol ürünlerinin satışının durdurulduğunu ve bunun öğrencilerin muhakkak duyacağı şekillerde yapıldığını çok iyi hatırlıyorum.

Devamla kürtaj yapmayı reddeden doktorların sayısında ciddi bir artış oldu. Kürtaj yapan kliniklerin çoğu da bu operasyonu ödenmesi zor ücretler karşılığında yaptığı için teoride hak olarak kabul eden kürtaja pratik olarak ulaşım neredeyse imkânsız hale geldi. Bir diğer yandan adli ve idari birimler de kürtaj karşıtı politikaları benimsediği için kürtaja dair travmalara hukuk eliyle yenileri eklendi. Örneğin 2016 yılında Mersin’de henüz 16 yaşındayken 5 kişinin cinsel istismarına maruz bırakılan bir çocuğun 2017 yılında 10 hafta üç günlük hamile olduğunun tespit edilmesi üzerine Sulh Ceza Hakimliği gebeliğin sonlandırılması talebini tam dört kez reddettiği için bu karara yapılan itirazlar sonuçlanana kadar doğum gerçekleşmişti.[4]Yani 1969 yılında Norma McCorvey’in başına gelenler daha da korkunç bir versiyonuyla 2017’de Türkiye’de yaşandı. (Üstelik bu sadece bizim bildiğimiz bir vaka. Henüz kayıtlara geçmeyenler de olduğunu hatırlatmak isterim)

Şu an Amerika Birleşik Devletleri’nde kürtaj klinikleri hiç vakit kaybedilmeden tek tek kapatılmaya başlanmış.[5] İnsanlar kürtaj randevularını iptal ediyorlar, klinik sahipleri de olağan saldırılara karşı önlemler alıyorlarmış. Diğer yandan telefonlara indirilen bazı sağlık uygulamalarına girilen kişisel verilerin Google ve Facebook gibi şirketlere satılmasıyla kürtaj olduğunun tespit edileceğinden korkan kadınlar bu uygulamaları telefonlarından silmeye başlamışlar.[6] Bu iddianın ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamayı bir yana bırakırsak ülke içinde hem “kanunen suç işlemiş olma” hem de “zorunlu gebelik” korkusu yaşayan binlerce kadının devasa bir kaosun içinde bulunduğunu kabul etmemiz gerek. Bu meselenin feminist mücadele bakımından çok önemli olmasının en temel sebeplerinden biri merdiven altı klinikler dediğimiz, yasal denetimden uzak ve gizli kürtaj operasyonlarıyla yahut evde kendi imkanlarıyla düşük yapmaya çalışacak onlarca kadının hayatının tehlikeye girecek olmasıdır. Zira istenmeyen gebeliğin dayatılması normal şartlar altında yapmayacağınız şeyleri yapmanıza ve kendinizi tehlikeye atmanıza sebep olabilir. Bir iki gün evvel Yüksek Mahkeme’nin kararı üzerine ABD’de yaşayan kadınlar sosyal medya üzerinden bazı ilanlar paylaşmaya başladılar. Facebook’taki kadın üye odaklı birtakım seyahat ve kamp gruplarında muhafazakârların fazla etkin olmadığı eyaletlerdeki kadınlar, kürtaj olmak isteyen ve başka eyaletlerle yaşayan kadınları havaalanından alıp, kürtaj sonrasında misafir edebileceklerine ve bu süreci güvenli olarak geçirebileceklerine dair ilanlar paylaşıyorlar. Evet kadın dayanışması altında bu ilanların bir kısmı belki de tamamı iyi niyetli olabilir lâkin ilanların bir çeşit “cadı avının” ürünü olmadığına ya da mevcut evlerin güvenli olup olmadığına dair bir teminat da maalesef yok. ABD’de yaşayan kadınlar eğer bu feci karardan dönülmezse zorunlu gebelik ve eyalet polisleri arasında sıkışmış bir hayata mahkûm olacak.

Feminizmin elde edilmiş her bir kazanç hepimize dair olduğu gibi her bir kayıp da okyanusun ortasında giden ve içinde hepimizin hayata tutunduğu geminin dibinde açılan yeni bir deliktir…

İşte bu yüzden feminizmin milliyeti yoktur.

FEMİNİZMİN MİLLİYETİ YOKTUR.


[1] https://www.hurriyet.com.tr/avrupa/kurtaj-tartismasi-isveci-salladi-28856125

[2] https://www.ntv.com.tr/turkiye/her-kurtaj-bir-uluderedir,z1M5Y2zmwEu6drogItVkiA

[3] https://www.haberturk.com/gundem/haber/892110-universiteli-kizlarda-kurtaj-patlamasi

[4] https://www.milliyet.com.tr/gundem/tecavuzden-hamile-kaldi-kurtaj-talebi-reddedildi-aymden-ders-niteliginde-karar-6270479

[5] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/abdden-kurtaj-karari-klinikler-tek-tek-kapatiliyor-1951496

[6] https://www.hurriyet.com.tr/dunya/abdde-kadinlar-arasinda-buyuk-panik-bu-uygulamalari-telefonunuzdan-silin-42090416