14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri, tüm şaibesi ile geride kalırken, faşizmin ilerleyişi her gün yeni hamleler ile devam ediyor. Elbette faşizmin kurumsallaşmasının taşlarının hızlıca döşenmesinin önemli bir eşiği olan seçimler bize çok şey gösterdi.

Bu çerçevede, kadın hareketi bakımından seçim sürecinin öncesi, anı ve sonrasıyla birlikte bütünlüklü bir biçimde tartışmak, gelinen noktada son derece önemli. Bu önemi, bir süredir toplumsal mücadelenin en önünde olan kadın hareketinin bu seçimde tuttuğu yerden ve bundan sonraki süreçteki ahvaliyle gerekçelendirebiliriz.

Seçim süreci öncesinde ve sürecin içerisinde AKP-MHP faşist bloğu kadın düşmanlığını perçinledi. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmekten tutalım da cezasızlık politikalarına kadar erkek egemenliğini pekiştiren taşları tek tek döşedi. Seçim süreci ile bunun tırmandırılacağı elbette bekleniyordu; öyle de oldu. Yeniden Refah Partisi ve HÜDA-PAR ile genişletilen ittifakın kadınlara sopa gösterirken ufacık bir çekinceye girmemesi, kız okulları tartışmalarından 6284’e göz dikmesine kadar bu süre zarfında bir dizi girişimini ve bu girişimlerin hızını görmek gerekir.

Tabloyu bütünlüklü incelediğimizde, uzunca bir süredir AKP-MHP iktidar bloğunun karşısında konumlanan, kazanan ve vazgeçmeyen kadın hareketinin 2023 seçimlerinde tuttuğu pozisyonu enine boyuna değerlendirmek de işte bu noktada önem kazanıyor.

Kadın Hareketinin Seçim Pozisyonu:

AKP – MHP – Yeniden Refah – HÜDA-PAR karşısında kadınların pozisyonunu seçim sürecinde de, sonrasında da güçlü bir pozisyon olarak değerlendiremeyiz. Seçim sürecinde politikleşen kadın kitlelerini örgütlü zemine çekemeyen, tüm gerici ve kadın düşmanı söylemlere sınırlı tepki üretebilen, saldırılar karşısında belirli bir düzeyde savunma ile kendini sınırlayan bir kadın hareketi kuşkusuz bu sürecin ihtiyacı değildi. OHAL, pandemi gibi süreçlerde dahi sokakta var olan, gücünü buradan alan, sokak sokak örgütlenen ve şimdiye kadar bu zeminde kazanan kadın hareketinin bu sürece cevap olamaması kadın hareketi / feminist hareket için tartışmaya değer bir konu.

Elbette kadın hareketinin tamamına dair bu tespiti yapmak büyük haksızlık olur. Ama sokakta var olma biçimlerinden seçim kampanyalarına, saldırılara karşı savunma biçiminden karşı argüman üretmekteki yetersizliklere kadar belirli boşlukların bırakıldığını görmek gerek. Bir süredir hareketin içerisinde liberal eğilimin boy gösterdiği gerçeğini görmezden gelerek bir değerlendirme yapmak yanlış olur. Bu eğilimin en çıplak halini deprem bölgesinde görüyoruz. Kazanımlara sahip çıkmama, savunmakta bakış açısının yetersiz olması, deprem bölgesinde yardım ve STK’cılıkla sınırlı bakış açısı… İstanbul Sözleşmesi’nin feshini geciktiren, toplumsal muhalefetin başat misyonunu yüklenen, her koşulda sokakta olan ve barikatları aşan hareketin geldiğimiz düzlemdeki hareketsizliğinin temel sebebini bu eğilimlerde aramazsak boşluğa düşeriz. Bir dizi tartışma yürütülebilir. Ama elbette bu başlı başına bir yazı konusu olduğu için burada değerlendirmeyeceğiz.

Seçim çalışmaları içerisinde tüm kadın düşmanı söylem ve politikalara sokakta kendi sözü, kendi zemini ve kendi kapsayıcılığı ile yanıt olmakta yeterli düzeye ulaşamayan, politikleşen kadın kitlelerini de bu zemine yine yeterli düzeyde çekemeyen hareket, söylemsel tepkilerin dışına çok sınırlı çıkabildi. Hareket belirli örnekleri dışında tutarsak genel düzeyde kadınlara dokunmaktan çok uzak, yüzeysel söylemlerle yetinmiş olsa da kadınların sandığa gitme oranı aslında politikleşme düzeyinin bir örneği. Bundan sonraki süreç için bu gerçek bizim için belirleyici olacaktır/olmalıdır.

Aynı zamanda bir süredir çıkmazda olan solun krizinin kadın hareketine etkisini görmek, birbiriyle bağına odaklanmak gerekir. Sol içerisindeki kriz elbette en dinamik güç olan kadın hareketi / feminist hareketin kendisini de yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Bu diyalektik bağı yine en somut biçimiyle seçim süreci bize gösterdi.

Şimdi Ne Yapmalı?

Yaratılmak istenen kadın, çocuk, işçi, LGBTİ+, doğa düşmanı yeni düzenin karşısında elbette tüm toplumsal dinamiklerle birlikte kadın hareketinin/feminist hareketin de hızlıca yeni döneme dair planlarını çıkarması, zaaflarını ortaya sermesi ve sürecin içerisinde hızlıca yeniden pozisyon alması gerekiyor.

Tek tek kadın örgütlerine ya da birlikte mücadele yürüttüğümüz  “Kadınlar Birlikte Güçlü” gibi platformlara baktığımızda henüz bu ihtiyaca uygun konumlanılmadığını görüyoruz. Kuşkusuz kitlelerin hızlıca politikleşiyor olmasına rağmen seçim gündemiyle bu sürecin bugünden yarına değişeceğini beklemek gerçekçi olmazdı. Fakat hali hazırda buraya dair belirli bakışımlara ihtiyaç var. Hareket içerisinde gitgide büyüyen örgütsüzlük hatta örgüt karşıtlığı halini tespit ederek işe başlarsak, buraya karşı hareket içerisinde belli tartışmalar yürütmenin önemli olduğu söylemeliyiz.

İktidarın aile güzellemelerine karşı argümanlarımızı daha güçlü biçimde dile getirmek, atılan her adımla daha büyük bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkacak. Her geçen gün aile üzerinden kadınların haklarına, yaşam tarzlarına saldıran iktidarın karşısına bu meseleye ilişkin kendi argümanlarımızı güçlendirerek çıkmak sürecin ihtiyaçlarından olacak. Bununla bağlantılı olarak kadın cinayetleri, şiddet, taciz, tecavüzün bu kadar arttığını ve 6284’e karşı iktidarın saldırısını gören bir yerden konumlanmak önemli. Başta 6284 olmak üzere kazanımlarımızı ve haklarımızı savunmak, bunu hem sokakta eylemle hem mahalle mahalle örgütlenerek yapmak son derece kritik.

Her gün hangi mahalleden hangi sokaktan geçsek, örgütlenme potansiyeli taşıyan onlarca kadınla karşılaştığımız bir düzlemdeyiz. Seçimin hemen ertesi günü kadınların kadın örgütlerine hızlıca yönelmesi tesadüf olmadığına göre, buna uygun konumlanmaları yaygınlaştırmaya ve burada daha sorumlu davranmaya ihtiyaç var.

Solun krizi ile bağı içerisinde düşündüğümüzde, sosyalist feminist kadınların bu noktada sorumluluğunun arttığını da söyleyelim. Hareket içerisinde konumlanan tüm geri eğilimlere karşı ufkumuzu geniş tutmak ve bu perspektifi örgütlemek ilk iş olmalı. Bu işin kolay olmadığı bir gerçek. Ama belirli krizleri aşmadan, doğru konumlanmaları sağlamadan, örgütlülüğü büyütmeden hareketin özüne dönmesi zor. Şimdi işimiz belki eskisinden daha zor. Her hamlenin karşısında güçlü duran, somut talepler ve kazanımlara odaklanan, kendi politikasını üreten bir hareket zeminine ihtiyaç çok açık. Önümüzdeki süreç bir dizi olanağı bizlere sunuyor.

Kazanmanın yolu sosyalist feminist hattı illa ki örgütlü zeminde büyütmekten geçiyor. İş yerlerinde, atölyelerde, sokaklarda, okullarda, evlerde kadınları örgütlü mücadeleye çağırmanın tam zamanı!