Mor Dayanışma 4. Türkiye Kadın Konferansı’na giderken 26 Mayıs 2023 tarihinde üç ayrı bölge konferansımızı gerçekleştirdik. İki yılda bir yaptığımız Türkiye kadın konferanslarımızı, 10. yılımızda; Ege, Marmara ve Güney bölge konferanslarıyla yeni bir eşiğe taşıdık.

Bölge konferanslarımızı toplamda beşyüze yakın kadının katılımıyla başarıyla tamamladık. Ayrıca bir çok dost kurum ve öznelerin katılımı ile gerçekleşti.

Konferanslarımızda; herkesin yeni bir dönem, geçiş dönemi gibi farklı kavramlarla tanımladığı, anlamlandırmaya çalıştığı bu dönemin feminist çıkış tartışmalarına vesile olmasını hedefledik.

Zor ve çetrefilli bir süreçten geçiyoruz. Tüm dünya kapitalizmin krizleriyle ve savaşla çalkalanırken bu krizleri en derinden yaşayan biz kadınlar oluyoruz.

Dünya genelinde faşizm; cinsiyetçilik ve ırkçı politikalarla yükseliyor, savaşlar patlak veriyor. Krizlerin çözüm yolları daha çok doğayı tahrip etmekte , daha çok maden kazmakta, bina dikmekte, canlıların yaşam haklarını elinden almakla aranıyor. Ayrıca yoksul halka reva görülen açlık ve geleceksizlik gittikçe derinleşen dipsiz bir kuyu adeta. 

Patriyarkal kapitalizmin birikim ve kar krizleri ekseninde sıkıştığı, sıkıştıkça devletlerin içerde ve dışarda çoklu savaşlarla bu krizleri aşmaya çalıştığı sert bir dönemdeyiz. En çok kadınların bedenlerinde, bilinçlerinde ve emeklerinde yıkım yaratan bu savaşlar günü geliyor erkek adaletin güç kazanmasıyla artan kadın cinayetleri olarak tezahür ediyor günü geliyor İsrail’in Siyonist, soykırımcı politikalarında gün yüzüne çıkıyor. 

Tüm bu patriyarkal kapitalist ülkelerin savaş, katliam, sindirme ve yasakçı politikalarına karşı dünya halkları ayakta. Yüzbinlerce insan Filistin’de katliama dur demek için sokağa indi. Filistin halkının, Filistinli kadınların direnişi direnişimizdir. 

Dünya kadınları kendilerine yöneltilen bu köleleştirici, sömürücü erkek egemen sermaye düzenine karşı ayaktalar. Meksika’da erkek adalete karşı adliyeleri ateşe veren, eşit işe eşit ücret diyerek feminist grevleri ateşleyen kadınların isyanı her yeri sardı. Bizde 14 Ocak’ta yaptığımız “enternasyonal feminist örgütlenme deneyimleri” konulu sempozyumla tohumlarını attığımız enternasyonal feminist mücadele ve dayanışma ağını kurmak için kolları sıvadık. Bu sempozyum ve bölge konferanslarımızla birlikte yönümüzü çevirdiğimiz bu ağın kuruluşu için adımlarımızı hızlandıracağız. 

AKP-MHP iktidar koalisyonu yerel seçimlerde aldığı yenilgi sonrası faşizmi kurumsallaştırma adımlarını hızlandırmış durumda. Bu iktidar koalisyonunun her ne kadar paylaşım savaşları devam etse de yeni bir rejimin kurucusu olma rolü ile yol aldığını ve bunu yaparken kadınlara baskıcı ve gerici politikaları arttırdığını; feminist mücadelenin özneleri olarak bizlerin unutmaması gerekir. 

İktidar tarafından bu kurumsallaşmanın son tehlikeli adımları, hayvan “uyutma” düzenlemesi, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi, 9. Yargı Paketi taslağıdır. 9. Yargı Paketi, zaten bir süredir çürüme halinde olan toplumun yapısını köklü bir değişime sokacak ve bunu yaparken de kadınların yaşamlarına dair çok yoğun müdahale planlarını içinde barındırıyor. 9. Yargı Paketini, hayvan katliamı düzenlemesini, kayyumlar ile halkların irade gasplarını geri püskürtmek için ayaktayız, bu gidişatı durduracağız. 3 bölgede yaptığımız konferansımız bir kere daha bunun ilanıdır.

Patriyarkal kapitalist sistemin birikim ihtiyacı ve iktidarlarını muktedir kılma arzusuyla; günümüz AKP-MHP faşizminin en kısa ve en hızlı şekilde, şiddeti daha çok artırarak yol almak istemesine şaşırmamak gerekir. Fakat; özellikle yakın direniş tarihimizden örneklere de baktığımızda özü itibariyle ataerkil, ırkçı, heteroseksist olan bu rejim inşası ne henüz rıza üretimini düzenli ve kalıcı hale getirmiştir ne de sosyalistleri, feministleri, Kürtleri, Alevileri, LGBTİ+ları yenmiştir. Aksine kendi yakın mücadele tarihimize baktığımız zaman kürtaj eylemlerinde, Türkiye’nin her yerine yayılan İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde, kutsal aile politikalarının istismar, kadın cinayeti, ev içi şiddet içerdiğini gösteren kampanyalarında, Kürt Kadın Hareketi ile dayanışma ve yoldaşlık kurma alanlarında, işçi sınıfı grevlerine kadın mücadelesinin kendi rengini katmasında, 6 Şubat depremlerinde kadın çadırlarında gördüğümüz şey şudur ki;  faşizmin bir rejim haline gelmesi önündeki en büyük dirençlerden biri örgütlü kadın ve feminist mücadele oldu ve olmaya devam ediyor.

Mor Dayanışma olarak, tüm bu direniş ve mücadele alanlarının başlatıcı, katılımcı, destekleyici rollerine devam etme ve bu konferansla birlikte aldığımız sorumluluğu büyüterek devam ettirme sözünü yeniden birbirimize verdik. 

Mor Dayanışma; 10 yıldır kentlerde, mahallelerde yerel tabanlı-yatay örgütlenme faaliyeti gösteren ve ikili sistem tarifi üzerinden patriyarkal kapitalizme karşı sosyalist feminist ideolojik perspektifle mücadele veren bir kadın örgütü. Bu iki sistemin hem birbirinden ayrı hem de sıkça ortaklaşan çıkarlarını göz önünde bulundurduğumuz zaman; ancak topyekün bir kadın kurtuluş mücadelesinin bizi özgürleştireceğine inanıyoruz. 

İdeolojik olarak sırtını sosyalist feminizme, pratik olarak kolektif öznelere/özneleşmeye dayayan bir örgütlenme biçimi kazanımlar elde edebilir. Güncel acil ihtiyaçlar açısından özelde bu rejim inşasına karşı atacağımız her hamle zaten özü itibariyle anti hetero-patriyarkal kapitalist praksisler içeriyor. Mor Dayanışma açısından mahallelerde, semtlerde, derneklerimizde yaptığımız sosyalist feminist kollektif özneleşme ve bu öznelerle beraber bilinç yükseltme, dönüştürme, kitleselleşme, yayılma pratiklerinin kendini 10 yılda güçlü bir eşiğe getirdiğini ve feminist politikada yeni bir örgütlenme deneyimi ortaya koyduğuna inanıyoruz.

Pratik faaliyetlerimiz örerken ideolojik hattımız, biz kadınlara savaş açmış bu ikili sisteme karşıdır. Ve bu sistemlerin çoklu saldırılarına karşı da parçası olduğumuz işçi sınıfı ile iç içe, Lgbti+, ekoloji, Kürt hareketi ve Aleviler ile ve elbette ki tüm antikapitalist-antipatriyarkal toplumsal hareketlerle de el eledir. Tam da bu yüzden; azalmayan aksine güçlenen ve sisteme karşı somut, maddi değişimler yaratan ve hatta yaratma umudunu dahi veren sosyalist feministlerin, Kürt kadın mücadelesinin bu kadar saldırı altında olmasının, son süreçte daha fazla tutuklamalarının, artan şekilde tecrite maruz bırakılmalarının tesadüfi olmadığını görmemiz gerekir.

Konferansımızda bu perspektifi ortaya koyarken oluşturduğumuz çalışma alanlarımızdan kadınlarla; Kültür-Sanat, Hukuk, Sağlık, Psikososyal Destek Komisyonlarımızın misyonunu yansıttık. Akbelen, Alamut, Agrobay, Lezita, belediye işçileri, emekliler, tekstil işçileri, mevsimlik tarım işçileri, hal işçileri, ev emekçileri, LGBTİ+’lar, üniversiteliler, liseliler, Höyük ve Dikmece direnişçileri ve depremzede kadınların konuşmalarıyla da toplumsal sorun alanlarında kadınların özgül yaşadığı sorunlar ve bunların karşısındaki mücadele deneyimlerini konuştuk. 

Tüm bunları konuşurken kadınların karşılaştığı sorunların üstesinden gelebilmek için dayanışma ve örgütlülüğün ne denli kritik bir rol oynadığı bir kez daha gördük. Yan yana gelmek, gerici politikalar karşısında gücümüzü büyütmek bu süreç için daha yakıcı bir görev. Diyalektik bir tarih anlayışına sahip olan bizler için, tarihi hem belirleyen hem de belirlenen özneler olarak; öncelikli olarak biriken gerilim anlarının kadın hareketi için de kırılmalar yaratabileceğine inanıyoruz. Patriyarkal kapitalist düzenin gündelik faşizm koşulları, şok doktrinleri yüzünden kadın hareketinin kendiliğindenliğe savrulması riskini, sadece rutin takvime-kriz durumlarına sıkışma potansiyelini görmemiz gerekir. 

Günümüz dünya konjektüründe kadınların öncülüğünde patlayan, ilerleyen hareketlerin; yüzünü feminist politikaya ve sınıf dinamiğine daha fazla dönmesi, kendiliğindenciliğe, dar grupçuluğa düşmeden söylem-pratik ikiliğinden çıkmasını dayatıyor. Türkiye feminist hareketinin antikapitalist toplumsal hareketlerle temasının artmasını ve feminist yoldaşlığın örgütler aracıyla vücut bulması, kalıcı hale gelmesini dayatıyor. 10 yıllık hem kısa hem de uzun tarihimizde geldiğimiz eşiğin ve kadın hareketine vereceğimiz gücün böylesi bir sorumluluğunu taşıdığımızı bir kere daha ifade etmek isteriz. Eksikliklerimizle, yetemediklerimizle, hatalarımızla yüzleşmek, kollektif öğrenmenin ve feminist mücadelenin geliştiren, öğreten ve yıkıp yeniden kuran devrimci dinamiğini pusula edinmeye devam edeceğiz.  

Bu konferansların amacı, kadınların yaşamlarını etkileyen zorluklara dair tartışmalarla birlikte bunların biz kadınların yaşamlarına nasıl etki ettiğini gün yüzüne çıkarıp, karşısında koyulacak ideolojik perspektif ve örgütlenme hattını birlikte tartışabilmek. Ayrıca kadın hareketine dair birlikte hareket edecek zeminleri ve hareketin ihtiyaçlarına dair bir yön belirleyebilmek. Çaremizin örgütlü mücadelede olduğunu tekrar hatırlamaktır. Kadın kurtuluş mücadelesinin sokak sokak, mahalle mahalle, ülke ülke yaygınlaşması ve kitleselleşmesi gerekmektedir. Bu konferans vesilesiyle, her bir katılımcının bu dayanışmanın ve örgütlülüğün bir parçası olması ve bu bilinci yaygınlaştırması en büyük temennimizdir.

Konferanslarımızı ördüğümüz süreçte Şakran Cezaevinde tutuklu olan arkadaşlarımız Sibel ve Seda’yı almanın sözünü de vermiştik birbirimize. Ve bugün yoldaşlarımız nihayet dışarıda ve bizlerle. Tabii ki tüm siyasi tutsak kadınlar çıkana kadar mücadelemiz devam edecek. 

Sosyalist feminist mücadelemiz yeni bir dönemin feminist çıkışını zorluyor ve örgütlü feministler olarak feminist mücadele hattını büyütmenin bilinci ve tarihsel sorumluluğuyla hareket etmeye devam edeceğiz.

Yaşasın Kadın Dayanışmamız

Yaşasın Sosyalist Feminist Mücadelemiz!