Fransa’nın Müslüman kadınlara karşı muamelesi yine gündemde. Birkaç hafta önce kapalı kadınların Grenoble’daki halka açık yüzme havuzuna, yasaklanmış olmasına karşın, haşemalı girmesi şehirde bir skandala yol açtı. “Müslüman Rosa Parks” lakabıyla anılan kadınlar konu hakkında Mayıs ayında Grenoble kent konseyine yönelik imza kampanyası başlatmışlardı. Kadınların da üyesi olduğu Grenoble’lu Yurttaş Birliği Facebook’ta şöyle bir paylaşım yaptı:

Dini özgürlükleri savunmak ve kıyafet özgürlüğüne karışılmaması için Rosa Parks’tan ilham alarak sivil itaatsizlik eylemine başladık. Yüksek sıcak dalgaları yaklaşırken Grenoble’un belediye başkanı Eric Piolle’nin halka açık havuzun açılışını ertelemesine karşı çıkıyoruz. 

Hatırlatmak gerekirse tesettür mayoların yasaklanmasını 2016’da Fransız Danıştay’ı, 2018’de ise insan hakları komisyoneri yasaya aykırı bulmuştu. Başka şehirler de dahil olmak üzere Grenoble şehri içtüzüklerinde kullandıkları ifadelerle bu yasağın etrafından dolanmaya çalışıyor. 

Bu skandal yoktan yere patlak vermedi; öncesinde 2016 Haziran ve temmuz ayında da benzer bir “Haşema meselesi” yaşanmıştı. Cannes belediyesi başta olmak üzere toplamda 31 yerel idare halka açık plajlarda tesettür mayosu girmeyi yasaklamıştı. Fransa’da Müslüman kadınların kapanması konusu her defasında büyük bir gürültü koparttığı gibi bu olayda da birçok tepki doğmuştu. Aynı yıl 26 Ağustos tarihinde Danıştay alınan idari kararların hukuka aykırı olduğunu tescil etmiş, yasakları “temel özgürlüklere ciddi ve hukuk dışı bir saldırı” olarak değerlendirmişti. 

2016 tesettür mayo yasağı Müslüman kadınların ayrımcılığa uğramasına sebep oldu. Kadınlar ya giyim tercihlerini değiştirmek ya da kamuya açık alanları terk etmek zorunda bırakıldı. Üç polis memurunun plajda uzun kollu bir giysi ile oturan kadının üzerini çıkarttırdığı fotoğraf dünya çapında yayıldı ve yoğun bir tepkiye sebep oldu. Bu yasak sadece dini giysileri değil, kol ve bacakları örten tüm kıyafetleri kapsıyordu, kadınların da Müslüman veya Kuzey Afrikalı olmaları yeterliydi. 

Yasak öyle bir boyuta ulaştı ki çoğu kişi için bunun bir saçmalık olduğu açık hale geldi. Sonuç olarak bazılarımız bu olayın anaakım feminist çevrelerde Müslüman kadınlara yönelik bir desteğin başlayacağı bir dönüm noktası olabileceği konusunda umutlandık. Birçok çabanın sayesinde ırkçılık karşıtlığıyla tanınmayan Osez Le Feminisme örgütü bu yasakları kınadı. Başörtüsü karşıtlıklarıyla tanınan bazı örgütler ise kafaları karışık bir tutum sergileseler de normalden daha az yargılayıcı yazılar yayınladılar. Görünürde ilerleme kaydedilmişti.

Ne kadar da safmışız.

Üç yıl sonra 2019’da tekrar yaşanan haşema meselesinde ise önceden gösterilen desteğin izi kalmamıştı: öyle ki, arada geçen üç yıl içerisinde Fransa’da yaşayan Müslüman kadınların maruz kaldığı nefret söylemleri 2016’da hissedilen olumlu atmosferi tersine çevirmişti. (Ayrıca şaşkınlıkla eklemek gerekirse, kadınların -hangi kadın olursa olsun-  erkek bakışları için soyunmasını istemek ne zamandan beri bir feminist duruşun parçası olmuştu?)

Bu seferki argümanlar biraz farklıydı. Kapalı kadınlar 45 derece sıcaklıkta sadece havuza gitmek isteyen kadınlar olarak lanse edilmek yerine tüm ülke nüfusunun din değişitrmesini amaçlayan radikal İslamcılar olarak gösterilmek istendi; ancak bu defa, belki de eski argümanların artık demode olmasıyla alakalı olarak, hijyen mevzusu öne çıkarıldı. Halka açık havuzların idrarla dolu olmasını bir yana bırakalım, tesettür mayoların diğer mayo çeşitlerinden daha az hijyenik olduğu iddia edildi. 

Bu argüman garip bir argümandı çünkü tesettür mayolar havuz dışında bir yerde giyilmiyor, diğer mayolarıyla aynı malzemeden yapılıyor ve kadınlar bu mayoları havuz dışında giymiyorlar. Herhangi bir mayoya göre niye daha az hijyenik olduğu konusunda belli bir sebep yokken insan hakları savunucuları tarafından bu argüman çürütülmüştü. (Bir başka çürütülen argüman ise herhangi bir kalp krizi anında mayonun kesilmesi gerektiğiydi). Böyle bir argümanla beyaz ırktan olmayanların hijyen standartlarının kötü olduğu iması yapılıyor ki bu çok yaygın ve epey ırkçı bir iddia. Belki de sahici bir argümanlarının bulunmaması yüzünden haşemayı eleştirenler sömürge zamanlarındaki basmakalıp fikirlere geri dönmüşlerdi. 

Son olarak, hiç şaşırtmayan bir şekilde, Fransa’daki Müslüman kadınların vücutları ile ilgili bir mücadele cinsel özgürlükçülük üzerinden götürülmekte. “Mutlu Günler” isimli bir Facebook grubu “yeşil, laik bir yurttaş hareketinin inşası” adlı etkinliklerinde “cumhuriyetçi değerlere bağlı vatandaşlar haşemalı komandolar karşısında çırılçıplak soyunmalı” çağrısı yaptılar. Vücutlarını örtmek isteyen kadınlar “Fransız Cumhuriyetçi değerleri” savunan aşırı sağ, sol veya sözde feminist çevreler için hep bir sorun kaynağı oldular. Bu çevreler kadınların cinselliğe her zaman istekli ve müsait olmalarını tercih – aslında, talep- etmekte. Bu çerçevede verilecek en bariz tepki ise kapanmayı tercih eden kadınların erkek cinsel organlarına bakmaya zorlamakla cinsel saldırıda bulunmak. 

Bu arada Le Monde’da 4 Temmuz’da yayınlanan bir habere göre 2019 yılında Fransa’da 75 kadın öldürüldü. Feministler şiddet mağduru olan kadınlara yardımda karşılarına çıkan sistematik sıkıntıları belirterek hükümetten acil önlem talebinde bulunuyorlar. “İnsan haklarının ülkesinde” her 2,5 günde bir, bir kadın şu anki veya eski partneri tarafından öldürülüyor. Medya ve yerel idareler mayolarla ilgilenirken ise kadınlar ölüyor. 

(Bu yazı Türkçeye Mor Dayanışma Çeviri Komisyonu tarafından çevrildi. Orijinali için: