Ceza infaz sisteminde düzenlemeler öngören 9. Yargı Paketi hazırlıkların tamamlanmasıyla birlikte Meclis’e sunulacak ve Meclis’te kabul edilmesi halinde yasalaşacak. Birçok kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik içeren 9’uncu Yargı Paketi’nin özellikle 3 maddesine yoğunlaştığım bu yazı “KADINLAR ALARM VERİYOR!” sözünün altını dolduruyor.

Evlenen Kadın, Kendi Soyadını Tek Başına Kullanamayacak

Yargı paketinde yer alan soyadı düzenlemesi başta olmak üzere tazyik hapsine itiraz yolunun açılması ve genel affa yönelik çalışmaları kadınların kazanılmış hakları  açısından oldukça tehlikeli bir durum yaratıyor.Kadınlar evlendikten sonra evlenmeden önceki soyisimlerini kullanabilmek için uzun yıllar hukuki mücadele verdiler.  Çünkü yakın bir tarihe kadar Türk Medeni Kanunu’nun 187’nci maddesine göre kadın evlendikten sonra ya sadece evlendiği kocasının soyismini almak ya da kocasının soyisminin önüne evlenmeden önceki soyismini ekleyerek her iki soyismini de kullanmak zorundaydı. Kadınlar evlenmeden önceki kendi soyisimlerini kullanmak için evlendikten sonra dava açmaya başladılar ve bu davalar emsal olarak  kabul edilen davalar oldular.

 Anayasa Mahkemesi bu hükmü anayasanın eşitlik ilkesine aykırı buldu, cinsiyete dayalı ayrımcılığın bir biçimi olarak yorumladı.

Bu eşitlikçi olmayan uygulamaya karşı kadınların verdiği uzun süreli hukuk mücadeleleri sonunda Anayasa Mahkemesi, 22 Şubat 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararı ile ”kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı, aile bağlarının korunup güçlendirilmesi amacının kuralla öngörülen farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı gibi tespitlerde bulunularak evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmaması sebebiyle eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşarak” 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesinin birinci cümlesinin iptaline karar verdi.

 Anayasa Mahkemesi bu hükmü anayasanın eşitlik ilkesine aykırı buldu, cinsiyete dayalı ayrımcılığın bir biçimi olarak yorumladı.Bu iptal hükmü Ocak 2024 itibariyle yürürlüğe girmiş olmasına rağmen Nüfus Müdürlükleri’ne evlenmeden önceki soyadını kullanmak isteyen kadınlar başvurduklarında ‘’yasada dayanak olmadığı ve kendilerine bakanlıktan bir bilgi gelmediği’’ gerekçesiyle geri çevrildiler. Kadınların beklentisi Anayasa Mahkemesi kararının bir an önce uygulanmasıyken kadının soyadını tek başına kullanması engelleyen söz konusu yargı paketi taslağı çıkarıldı. Ortada Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal edilen bir Anayasa Mahkemesi  kararı yokmuş gibi eski düzenlemenin kopyası bir düzenleme geri getirilmeye çalışılıyor.

Söz konusu yargı paketi taslağında ‘’kadının soyadı, kendi soyadı ile önceki kocasının soyadından oluşuyorsa kadın bu soyadlarından sadece birisini evleneceği kocasının soyadının önünde kullanabilir‘’ ifadesi yer alıyor. Nitekim anayasa mahkemesinin iptal ettiği tasarının aynısı kadınların karşısına hiç utanmadan çıkarılıyor. Üstüne üstlük söz konusu madde erkek kanun koyucu akıl tarafından  “Ailenin önemi değerlendirildiğinde, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmaları, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabilecek, çocuğun hangi soyadını kullanacağı ayrı bir tartışma konusu haline gelecektir” şeklinde son derece ataerkil bir yorumla aile kurumunun güçlendirilmesi ile gerekçelendiriliyor.  Aile kurumunun güçlendirilmesi gerekçesiyle kadın hakları tırpanlanırken anayasaya ve evrensel hukuka açıkça aykırılık teşkil eden kararları yasalaştırmaya çalışıyorlar. Bu düzenlemenin bu şekilde yasallaşması anayasanın tanınmaması demektir!  Hukuki güvenliğin tamamen ortadan kaldırılması demektir! “Soyun erkekten yürüyeceğini” söyleyen ataerkil sistemin kadınlara savaş açması demektir! Sanki her evlenen, ailesi 9. Yargı paketinin yasalaşması halinde binlerce yıllık ataerkil sistemin toplumsal hayatın ve ilişkilerin her hücresine sızmış erkek tahakkümü yinelenecek ve tekrar güçlendirilecek demektir! Evlilik sözleşmesi ile garanti altına alınmaya çalışılan erkek soyadı/soyu ve bir de bu şekilde güçlendirilmeye çalışılan ataerki; kadınların eşitlik, özgürlük, kurtuluş mücadelesinde engel olmaya devam edecektir.

Tazyik Hapsine İtiraz Yolunun Açılması: Kadın Cinayetlerine Tam Gaz Yol Veriyorlar!

Kadınlar için en önemli değişiklik de tazyik hapsine itiraz yolunun açılması ve genel affa yönelik çalışmalar açısından geliyor. İktidar bir gece yarısı evrensel hukuku bir yana bırakıp İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirken 6284 sayılı kanunun varlığı ve bu kanunun kadınlar ve çocuklara yönelik koruyucu ve önleyici tedbirler içermesini gerekçe göstermişti. 6284 sayılı kanun şiddete maruz kalan veya kalma tehdidi altında bulunan kadınları ve çocukları korumayı amaçlayan şiddetsiz bir yaşamın olanaklarını yaratmayı amaçlayan bir kanundur. Kadın erkek eşitliğini ‘fıtrata aykırı bir durum’ olarak değerlendiren zihniyet, kadın cinayetlerine, taciz ve istismarlara karşı cezasızlık rejimi hukuk eliyle inşa etmeyi planlıyor . Kadın cinayetlerin, cinsel şiddet ve istismar vakaları bu cezasızlık rejiminden besleniyor. Adalet Bakanı’nın ‘cezasızlık algısını ortadan kaldırması hedefleniyor’ şeklinde açıkladığı yasa taslağıyla aslında bu cezasızlık halinin daha da sağlamlaştırılmak istendiği anlaşılıyor.

Erkek adalet sistemi  zaten 6284 sayılı kanunu fiilen uygulamazken bir de tedbir kararlarına uymayanlara verilen zorlama hapsine karşı itiraz yolu açmaya çalışıyor. Tazyik hapsi kararına itiraz yolunu açmak demek, yasanın tümüyle işlevsiz hale getirmek demektir. Bu ülkede ellerinde koruma kararı olmasına rağmen her yıl onlarca kadın erkekler tarafından katledilirken 6284’ün neredeyse caydırıcı tek maddesine itiraz yolunu açmak kadınları ve çocukları tümüyle güvencesiz hale getirip kendi kaderleriyle başbaşa bırakacaktır. Bu yüzden kadınlar alarm veriyor! Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporuna göre; 2023 yılında Kadın Destek Uygulaması(KADES)’na 400 bin 419 kadın, şiddet gördüğü için ihbarda bulundu. Bu rakam, günde bin 97, saatte 45. Yani her 1,5 dakikada bir kadının şiddet gördüğü için KADES uygulamasını kullandığı anlamına geliyor. Bu alarm butonları hayatlarımızı korumaları içinken, gördüğümüz şey korumuş gibi yapmaya devam eden AKP-MHP!

İktidarın Yeni Bir Suç Yaratma Çabası: Etki Ajanlığı

Son olarak üzerinde durmak istediğim madde ise “etki ajanlığı”. İktidar medyasının ‘hak arama hürriyetinin daha etkin şekilde kullanabilmesine imkan tanıyan düzenleme’, ‘ cezasızlık algısının ortadan kaldırılması hedefleniyor’ şeklinde sunduğu bu yargı paketinin gerçekte AKP/MHP iktidarının 15 Temmuz sonrasında bile yapmayı göze alamadığı toplumsal muhalefetin bütünüyle susturulması hedefine yönelik bir hamle olduğu anlaşılıyor. Taslakta yer alan ve kamuoyuna ‘etki ajanlığı’ olarak yansıyan düzenleme iktidarın yeni bir suç yaratma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Getirilmeye çalışılan bu ”yeni tip casusluk” suçunun gerekçesi de suçun konusu da son derece muğlak.

5237 Sayılı Kanunda “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarının  düzenlendiği, ancak bu düzenlemenin ”Belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer faaliyetler bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir” denilerek yeni getirilecek maddeyle “diğer faaliyetler” adı altında yeni bir suçun kabul edilmesi bekleniyor. Burda belirtilen ‘’diğer faaliyetler’’ kapsamında iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi ucu bucağı olmayan alanlar tanımlanıyor. Bu yeni suçun kabul edilmesiyle birlikte  ‘’diğer faaliyetler’’ in cezalandırılması gerçekleşecek.

Ceza kanunlarının temel prensiplerinden biri suç olarak tanımlanacak durumun öngörülebilir olmasıdır. Buna göre suça tabi olacak kişilerin eylemlerinin suça konu olup olmayacağını kestirebilmelidir. Bu düzenleme öngörülebilir olmadığından açık bir şekilde anayasaya aykırıdır. AKP/MHP iktidarı bu yolla muhalif basının yaptığı herhangi bir haberin, sosyal medya paylaşımının veya iktidarın yurt dışında yürüttüğü diplomatik çalışmalara dair eleştirel bir görüş bildirmenin dahi suç kapsamına alınmasının, bu suçu işleyenlerin casuslukla yargılanmasının önünü açmaya çalışıyor. Devlete ya da siyasal iktidara yönelik her türlü eleştiri, politika belirleme,ülkenin temel sorunlarına dair araştırma yapma, analiz etme ve raporlama yapma suçun konusu haline getirilmeye çalışılıyor. En yalın örneğiyle kadın mücadelesi içinde devletin kadın cinayetlerinde izlediği cezasızlık politikalarına yönelik bir araştırma yapıp, raporlamak dahi suç sayılabilecek. İktidar faşizmi kurumsallaştırma hamlelerini yaparken kanunu sopa olarak kullanmaya çalışıyor, açıkça suç işliyor. Etki ajanlığı konusunda toplumsal muhalefet bugünden yarına çok hızlı ses yükseltmeli. Çünkü; meşruiyetini bütünüyle kaybetmiş bu iktidarın faşizmi kurumsallaştırma yolunda örgütlenme özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü anayasaya rağmen yok etmeye hazırlanıyor.