“Kadınlar sözel ve bedensel olarak direniyorlar, kimi zaman tartışıyorlar ve dövüşüyorlar, kimi zaman bir adım yana kayıp yol değiştiriyorlar, kimi zaman ise sadece hayata asılıyorlar.”

Sylvia Walby

Değirmenin Suyu Nereden Geliyor?

Erkek şiddeti üzerine açıklama getirirken üzerinde durulması gereken iki önemli soru var.

Birincisi erkekler neden ve nasıl şiddet uygular?

İkincisi şiddeti engellemek için devletin ürettiği refleksin bu kadar zayıf olması, hatta teşvik eden politikaların destekleniyor olması nasıl açıklanabilir?

Liberal feministlerden West, Roy ve Nichol(1978) tecavüzün normal bir gelişime sahip olmayan erkeklerin bireysel eylemi olduğunu iddia ediyorlar. Tecavüzün, kötü çocukluk deneyimlerinin bir sonucu olduğunu varsayarken, sahipsiz ve tahrip olmuş erkekleri tecavüzün merkezine yerleştiriyorlar.

Pizzy ise erkeklerin sorunlu çocukluk deneyimlerinde babalarının, annelerine uyguladıkları şiddeti görmeleri nedeniyle kadınlara şiddet uyguladıklarını iddia ediyor. Tezlerini sunarken vermiş oldukları verilerin gerçekliği yansıtmadığını gösteren yeni veriler de ortaya konuluyor. Örneğin Russel’in evlilik içi tecavüz olaylarında kocaların tüm toplumsal tabakalardan olabildiği tespiti oldukça önemli.

Sınıf Analizcileri ise erkek şiddetinin sınıf hiyerarşisinin en altındaki erkekler tarafından uygulandığını savunuyor. Kadına yönelik şiddet kullanan erkeklerin, kötü koşullarda yaşayan, sürekli ezilmiş ve ötekileştirilmiş olduklarını söylüyor. ABD’de yapılan “Ulusal Şiddetin Nedenleri ve Önlenmesi Komisyonu” verilerine dayanarak bu sonuçlara ulaşan araştırmacılar, polisten alınan ihbarlar üzerinden değerlendirmeler yapıyorlar.

Karşı tezini geliştiren yaklaşımlardan biri siyahi(afro-Amerikan) tecavüzcülerin yüzde 24’ü polise bildirilirken beyaz tecavüzcülerin %5 nin bildirildiği ortaya koyuluyor. Burada özellikle ırkçılık, milliyetçilik sosları ile bezenen çıkarımlarla beyaz üst sınıf erkeklerin suçsuzluğu ispatlanmaya çalışılıyor. Türkiye’de böyle bir istatistiki çalışma mevcut değil. Ancak son süreçte tecavüz, taciz ve şiddete dair göçmenlere dönük inanılmaz ırkçı ve düşmanlaştırıcı söylemlerin iktidar ve diğer çevrelerce yüksek sesle dillendirilmesi, saldırıların önünün açılması, başımıza gelen tüm kötülüklerin Suriyeliler geldikten sonraya dayandırılması benzer şekilde üst sınıf arınması denemeleri olarak görebiliriz.  Tabi ki bu meselenin sadece bir yönü.

Halı Altına Süpürülenler

Soruyu tersten sorarsak bu yaklaşıma göre alt sınıfa mensup insanların şiddet eğilimi varsa kadınlar bundan neden erkeklere neden şiddet uygulamıyorlar? Alt sınıf şiddete yatkın ise burada kadınların da sinir nöbetleri geçirmesi akla yatkın gelmiyor mu?

Yukarı bahsi geçen argümanlar günümüzde hala erkek şiddetini bireysel yaşantılara, deneyimlere indirgeyen devlet erkleri tarafından kullanılmaya devam ediliyor. Yüzyıllardır süren, imparatorlukların, feodalizmin parçaladığı nice iktidarların kurulup, dağıldığı dünyamızda baki kalan şey ise erkek şiddeti oluyor!

Erkek şiddetinin tariflenmesinde bireycilik, özcülük, biyolojik indirgemeler, şiddete sistemin dışından bakan ve buradan tariflemeye çabalayan yaklaşımlar mevcuttur. Ataerki ve kapitalizm ayrıştırılarak, bazen silikleştirilip görünmez kılınarak somutlamalar illüzyona uğratan yaklaşımların da olduğunu biliyoruz.

Radikal feministlerden Hanmer ile Saunders, şiddetin toplumsal denetiminde devletin özel rolünü açarak; “ Refah devleti, kadınlara şiddet uygulayan erkekten bağımsız kalabilmeleri için gereken kaynakları sağlamıyor, kadını ekonomik bağımlılığa itiyor. Devletin erkek şiddetinin tümüne, ama en ağır vakalara dahi müdahale etmemesi şiddeti teşvik ediyor” diyor.

Değişen Dünyanın Yeni Aygıtları

Artan kadın cinayetleri, istismar ve şiddet karşısında faillerin cezasız bırakılmasına yönelik öfkeyi soğurabilmek için “idam, hadım ve tedavi” diye sihirli üçlü “çözüm”ler gündeme getiriliyor. Bu çözümler sistematik erkek şiddetini “bireysel”, “bir takım erkeklerin yaptığı bir takım saldırılara bağlayarak” sorunu kendinden, sistemle ve rejiminle olan bağlarından koparıyor. Şiddet uygulayan, tecavüz eden erkekleri hastalıklı, psikolojik sorunlu ve libidosuna hâkim olamayan meczuplar olarak yaftalarken, kendi sorun alanından çıkarıyor.

Ataerkinin kadın emeği dışındaki beden politikalarında kapitalizmden daha dinamik olgu olduğunu biliyoruz. Kapitalizm ile içine sızdığı baskı alanlarında inişli çıkışlı değişim ve derinleşmeler olsa da onu besleyen kaynak olarak ataerkinin ciddi şekillendirici boyutu olduğu su götürmez. Kadınlara yönelik erkek şiddeti söz konusu olduğunda erkekleri harekete geçiren saikin patriarkal sahiplik/mülkiyet olduğunu söyleyebiliriz.

Kapitalizmin son elli yıl içindeki değişimi ve küresel yayılımında ataerkil dinamiğin nimetlerinden fazlaca faydalandı.

Neoliberal politikalarla birlikte küreselleşen sermaye, dünyanın zenginlikleri ve insan emeği üzerinde tartışılmaz bir kontrol sağlama imkânı, siyasi yeniden sömürgeleştirme süreci sağlıyor. Bu da toplulukların yeniden üretiminden doğrudan sorumlu olan kadınlara saldırmaksızın, kontrolü altına almaksızın ulaşamaz. Kadınlara yönelik şiddet, topraklara el koymanın, özelleştirmenin, ekolojik yıkımın, yıllar süren vekalet savaşlarının yolunu döşüyor.

Akp İktidarının Yükselen Şiddeti

İktidarın kadın, çocuk ve doğa düşmanı söylem ve politikalarıyla şiddeti, tecavüzü teşvik ettiği ve uygulayanları caydırmaktan öte cesaretlendirdikleri gün gibi ortada. Korona virüsü sürecinde artan erkek şiddeti birçok kadın örgütü tarafından vurgulandı. Özel olarak iktidarın yasalaştırmaya çabaladığı infaz paketi, meclis kapısında bekletilen istismar paketi ve buna karşın İstanbul sözleşmesi’nin uygulanmaması, 6284 sayılı kanunun boşluğa düşürülmesinin iktidar odaklarının çıkarına işleyen bir amacı var.

AKP iktidara gelindiğinden bu yana 3 çocuk doğur, hızlı (müftülük hızıyla) ve çocuk yaşta evlilik, kutsal aile dayatmaları süregeldi. Buna karşı kürtaj, boşanma ve yuvayı yıkan yasa (6284 sayılı kanun), İstanbul Sözleşmesi bombardıman altında. Bu ve bu tür saldırılarla yeni muhafazakâr rejimin kurumsallaşmasına engellerin yıkılması isteniyor. İktidar patriyarkal toplumsal kültürel kodlardan besleniyor.

Yeni Rejimin Eski Taşları

İçine girdiği krizler sarmalında toplumsal muhalefetin de zorlamasıyla hegemonyası sarsılan iktidar, toplumsal şiddeti arttırarak toplumsal muhalefeti sindirirken kendi kitlesindeki öfkeyi de farklı kanallara akıtmaya çalışıyor. Şiddetin meşrulaştığı, güçlünün zayıf gördüğü üzerinde tahakküm kurmayı kendine hak gördüğü bir ortam yaratılıyor.

İktidar, uzun zamandır kurmaya çalıştığı siyasal İslam rejimi için durmaksızın hamle yapıyor.Arzuladığı muhafazakâr aileyi; ırkçı, heteroseksist, milliyetçi söylem ve politikalarla besliyor.

Sürekli hedefine oturttuğu bir “düşman” ile savaşan, savaş dili ve politikalarıyla ayakta durabilen iktidar; şiddet, cinayet, aşağılama, yoksullaştırma, yolsuzluk ve zorla el koyma biçimleriyle “iktidar etme biçimi” üzerinde yükselmeye çalışıyor.

Rıza üretme araçları iyice zayıflayan, üretemedikçe saldırganlaşan ve ayakta kalmaya odaklanan haleti ruhiyeyle uzun süre devam edemeyecek gibi görünüyor.

Sermayenin mutluluğu için “ne istedilerse yapan”lar daha fazlası için ellerini ovuşturuyor. Neoliberal dönüşümlerle tamamen yoksullaştırdığı toplumu, kadınların aile içindeki ücretsiz emeğine ve ucuz iş gücüne ihtiyacı ekonomik krizle birlikte artıyor. Üretim ve yeniden üretimle erkeklere ve sermayeye kar odak noktası olmaya devam ediyor.  Çocuklar ve göçmen kadınlar her türlü tacize, tecavüze ve şiddet altında en kötü koşullarda sömürünün en alt halkasına itiliyor. Değersizleştirilen beden ve emek, daha büyük şiddeti; baskı ve korku daha ucuza sömürünün yolunu açıyor. Ataerkil kapitalist sistem kendini sürekli yeni sömürü alanlarla sürdürüyor.

AKP’nin kurmak istediği yeni rejim, buna uyumlu, muhafazakâr aileyi güçlendiren, “fıtratı gereği” aileyi kuracak olan kadınların ehlileşmesine bağlı.

İçine girdiği krizler sarmalında toplumsal muhalefetin de zorlamasıyla hegemonyası sarsılan iktidar, toplumsal şiddeti arttırarak toplumsal muhalefeti sindirirken kendi kitlesindeki öfkeyi de farklı kanallara akıtmaya çalışıyor. Şiddetin meşrulaştığı, güçlünün zayıf gördüğü üzerinde tahakküm kurmayı kendine hak gördüğü bir ortam yaratılıyor.

Bundan en çok zarar görenler ise patriyarkal bakış açısında “güçsüz” olarak kodlanan, kadın düşmanı söylem ve politikalarla bu durumu pekiştirilen LGBT+lar, kadınlar, çocuklar oluyor.

Eski Dünyanın Yeni Krizleri

Ataerkil Kapitalist saldırılar ne pandemi öncesi ne de sonrası değişmedi ancak pandeminin kitlelerde yarattığı şok ve korku hali, muhalefetin zaaflarıyla eklenince iktidarlara baskı ve şiddeti kullanma fırsatı sağladı.

AKP iktidarının son süreçte polis eliyle yükselttiği şiddeti ve şiddet dilini, eril ezme biçimleriyle birlikte yükselttiğine şahit oluyoruz. Sokak ortasında halka açık uygulanan polis şiddetinin, sabaha doğru kadın derneklerine yapılan baskı ve göz altıların, “karılarınızı ve çocuklarınızı bizden nasıl koruyacaksınız” diyen kamuoyuna açık programların, kadın siyasetçi ve sanatçılara saldırı biçimi olarak kullanılan tecavüzcü dilin devlet erklerinden başlayarak tabana; evdeki, sokaktaki erkeğe giden yola nasıl taşındığına şahit oluyoruz.

Eski dünyanın yeni krizleri biz kadınlara, tarihsel dönüşüm kavşaklarında olağanüstü imkânlar ve sancılar bırakarak yaratıcı cüretle yeni dünyayı kurma imkânı veriyor. Birikmiş deneyim ve yeni oluşlarla bu uzun koşuya davet var.

İktidar meşru politik zemini ellerinden kayıp giderken gasp ettiği tüm devlet imkânları ile saldırı yollarını daha da açarak yol almaya çalışıyor. Ataerkil tahakküm ilişkilerinin ona verdiği yetkiye dayanarak; zayıfı ezen, güçlünün yanında duran, iktidarını sürdürmek için her türlü şiddet ve eril tahakküm biçimlerini kullanma hakkını kendinde buluyor. Polisleşen ve çeteleşen iktidar, hiyerarşik tahakküm biçimini evdeki, sokaktaki erkeklerin de hizmetine sunuyor.

Sokak ortasında polislerce aşağılanan, dövülen halk, Kürt, göçmen olduğu için sokakta kovalanan öldürülen çocuklar… Tarih sadece ataerkil kapitalist iktidarlar tarafından yazılmaz, tarihin akışına müdahale eden kadınlar, gençler, aleviler, işçiler, yoksullar, işsizler var.

Eski dünyanın yeni krizleri biz kadınlara, tarihsel dönüşüm kavşaklarında olağanüstü imkânlar ve sancılar bırakarak yaratıcı cüretle yeni dünyayı kurma imkânı veriyor. Birikmiş deneyim ve yeni oluşlarla bu uzun koşuya davet var.

Kaynakça

Federici, Silvia. Caliban ve Cadı. Otonom yayınları, 2017.

A.Savran, Gülnur. Feminizm Yazıları:Kuramdan Politikaya. Dipnot yayınları, 2018.

Walby, Sylvia. Patriyarka Kuramı. Dipnot yayınları, 2016.

https://tr.euronews.com/2019/11/25/kadina-siddet-avrupa-da-da-artis-gosteriyor-siddetin-cografyasi-yok

tr_TR